Barış, genellikle savaştan sonra gelen durum olarak tanımlanır. Savaşın bitmesi ya da olmaması. Oysa gazetecilik söz konusu olduğunda bu kavramı bütün çatışmalara uygulayarak kullanmak mümkün.
Barış Gazeteciliği, temelleri Jake Lynch ve Annabel McGoldrick tarafından atılan bir ekol. Kavramı Türkçe literatüre kazandıranların başında Dr. Süleyman İrvan geliyor. Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı.
Barış Gazeteciliği ekolü, gözlemcilik ve eylemcilik rolleri arasında bir çatışma doğurabileceği endişesiyle eleştirildi. Gazetecilerin barış dahil hiçbir kavram ve olgu karşısında tarafsızlıklarını kaybetmemesi gerektiği söylendi. Sabah Ombudsmanı olarak bu eleştirileri not etmekle birlikte, özellikle içerisinden geçtiğimiz 'demokratikleşme' ve 'çözüm' adı verilen süreçlerde bu ekol tarafından modifiye edilen bazı ilkelerin gazeteciler için yararlı olacağı kanaatindeyim.
Nedenler ve sonuçlar
Kısaca özetleyelim:
Gazeteciler çatışmaları iki tarafa indirgemekten kaçınmalı. Böyle yapıldığında beklenen mantıksal sonuç birinin kazanması ve diğerinin kaybetmesidir. Oysa gazeteci bireylerin ve kamunun yararına odaklanır. Mümkün olan herkesin kazanmasından yanadır. Bu durumda çatışmanın taraflarını farklı amaçlar peşinde koşan küçük gruplara ayırarak incelemek gazetecinin işini kolaylaştırabilir. Genellemelerin önüne geçer.
Gazeteci 'şunlar ve bunlar', 'ben ve öteki' gibi keskin ayrımlar yapmaktan kaçınmalıdır. Aksi takdirde taraflardan birinin tehdit ya da düşman olarak algılanması ve bu algının da şeytanlaştırmaya yol açarak şiddeti meşrulaştırması doğaldır.
Gazeteci bir şiddet eylemini ya da politikasını sadece o gün ortaya çıkan sonuçlara bakarak değerlendirmemeli. Şiddeti doğuran nedenler bilinmeli ve işlenmeli. Benzer şekilde yürürlükteki şiddetin gelecekte ortaya çıkarması muhtemel hasar ve travmalar hesaba katılmalı.
Gazeteci sadece farklılıklardan değil ortak noktalardan da söz etmeli. Bir süreç söz konusu olduğunda sadece olumsuzluklara değil, olumlu gelişmelere de odaklanmalı, onları da yansıtmalı.
Kullanılan dile dikkat
Çatışan taraflardan sadece birinin acılarına odaklanmak, tarafları caniler ve kurbanlar şeklinde tasnif etmemize yol açar. Bunun yerine çatışmanın bütün mağdurlarının acı, korku ve üzüntülerinin eş haber değeri taşıdığı düşünülmeli.
Kullanılan dil önemlidir. Gazeteci 'zavallı, perişan, savunmasız, acınası, trajedi' gibi kurbanlaştırıcı sözcükler kullanmaktan kaçınmalı. Bu yıkıcı anlatım tarzı çatışmayı derinleştirir, insanları güçsüzleştirir ve değişim seçeneklerini sınırlar.
'Marjinal, fanatik, köktenci, cihatçı' gibi sıfatlar gazetecinin sözlüğünde yer almamalı. Bu neviden sıfatlar bizim 'öteki'ne ilişkin tanımlamalarımızdır. Hiç kimse kendisini tanımlarken bu sıfatları kullanmaz. Dolayısıyla bir gazeteci bu sıfatları kullandığında taraf tutmuş olur. Bu sıfatlar, atfedilen kişinin mantıksız hareket ettiğini, dolayısıyla böyle bir kişiyle müzakere yapmanın anlamsız olduğunu ima eder.
Yukarıda sözünü ettiğimiz ilkeler hemen herkes için yol gösterici nitelikte. Kanaatim, bu adla anılsın ya da anılmasın, Türkiye'deki gazetecilerin barış gazeteciliğine duyarlı yaklaşması gerektiği yönünde. Şiddeti normalleştirmemek, şiddetin herhangi bir biçimini mazur göstermemek, kamu vicdanındaki suç-ceza dengesini örselememek kaydıyla.