"Yalan hızlı koşar, çabuk yorulur" der Knut Hamsun. Çünkü gerçeğin, eninde sonunda ortaya çıkıp yarışı kazanmak gibi güzel bir huyu var. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar...
Bir anlığına, bu hikâyedeki yalancı çobanın bir gazeteci olduğunu düşünelim.
Yalan haberler yayarak ahaliyi, yani okurları, galeyana getiriyor.
Çok geçmeden anlaşılıyor ki çobanın, yani gazetecinin, anlattıkları doğru değil.
Pabucu gazetenin damına atılır, yalancılığı tescillenir, vereceği bütün haberler şüpheli hale gelir.
Loncanın gözünde olmasa da okurun gözünde; bu böyledir.
Okur mektubu
Ahmet Erol adlı okurumuz şöyle yazmış:
"Ahmet Atakan isimli 22 yaşındaki vatandaş eylemler sırasında hayatını kaybetmiştir.
Buna dair tek bir haberiniz var, o da devletin yaptığı açıklama. Çalışanlar olarak hiç mi vicdanınız sızlamıyor. Haberiniz olmadı ise internete Ahmet Atakan yazarak öğrenebilirsiniz. Dünya basınında bile yer almış fakat sizin gazetenizde yok. Bu yapılan, haberciliğe sığmadığı gibi insanlığa da hiç sığmıyor."
Öncelikle, Ahmet Atakan'ın ailesine başsağlığı diliyorum. Oğulları sessiz gemiye binip giden onlardır.
Öte yandan, ölüm şekli ne olursa olsun genç bir vatandaşımızı Hatay'daki olaylar sırasında kaybetmiş olmamız bizim için yeterince üzüntü ve utanç vericidir.
Ama unutmayalım!
Ahmet'le birlikte gazeteciliğin de ölmesi zaruri değildir.
Gazetecilerin Atakan ailesine ve topluma verebileceği tek teselli gerçeğin ta kendisidir.
Provokasyon olmasın
Baştan başlayalım.
Okurumuzun, "Gazetenizde bir tek haber var; o da devletin yaptığı açıklama," cümlesi doğru değil.
Bu mesajın bana ulaştığı 11 Eylül 2013 günü SABAH, Ahmet'in ölümünü ilk sayfadan Atakan'ın Ölümüne Soruşturma başlığıyla duyurdu. 26. sayfadaki Hatay'daki Eylemde 22 Yaşındaki Genç Öldü haberinde ise sadece valinin ve savcının değil, CHP Hatay Milletvekili Hasan Akgöl'ün, görgü tanığı olduğu iddia edilen isimsiz bazı kişilerin ve Ahmet Atakan'ın annesinin iddia ve görüşlerine yer verildi.
Soruşturmada yaşanan gelişmelere göre hem basılı gazete hem de internet sitesi güncellendi.
Gelelim okurumuzun önerisine...
Ahmet Atakan yazarak internette arama yaptığımızda karşımıza çoğunlukla gazetecilikle ilgisi olmayan şeyler çıkıyor.
Çünkü, 11 Eylül 2013 tarihli gazetelerin bazılarında, adli tıp raporundan, Ahmet'in yüksekten düşme görüntüsünden ve polisin açıklamasından hiç söz edilmedi.
Haberlerin bir kısmı sonradan görüş değiştiren sivil toplum kuruluşu yetkililerine ve ortadan kaybolan sahte görgü tanıklarına dayanarak verildi.
Bunun iki nedeni olabilir: Kaynaklara ulaşmadaki yetersizlik ya da provokasyon.
Gazetecilik bakımından her ikisi de kabul edilemez.
Geçtiğimiz hafta 6-7 Eylül olaylarının yıldönümüydü.
Okurumuza hatırlatmak isterim. Birçok insanımızın canına ve malına kastedilen saldırıların fitilini dönemin bazı gazeteleri ateşlemişti.
Bazı gazeteciler, kışkırtıcı yalan haberler yoluyla provokatif bir rol üstenmişti.
Nefret ve öfkenin muhatabı kim olursa olsun basının bunu tekrar tekrar yapmasına izin vermemeliyiz.
Gerçeklik ısrarcıdır
Yalancı çoban hikâyesine devam edecek olursak...
Kamera görüntülerinin ve otopsi raporunun ortaya çıkmasından önce bazı gazeteciler, olayın nasıl gerçekleştiğini gördüklerini söylediler. "Polis beş metre mesafeden kapsülle vurdu, gördüm" diyenler, "Akrep ezdi, gördüm" diyenler oldu. Diğer bazı gazeteciler bu yalanları sosyal medya hesaplarından yaydılar.
Ertesi gün tam dokuz gazete bu başlıklarla çıktı.
Sevgili meslektaşlarım!
Bu tür yalan ve maksatlı haberler nedeniyle gelecekte vermeniz muhtemel doğru haberlerin ciddiyetini de tartışmalı hale getiriyorsunuz. Yalancının evi yanmış kimse inanmamış. Bir gün çok önemli bir gerçeği anlatmaya çalıştığınızda bile size kimse inanmazsa bunun sorumlusu yine siz olacaksınız.
Ahmet Atakan'ın ölümüyle ilgili soruşturma devam ediyor. Ortaya yeni bilgi ve bulgular çıkabilir. Gazetecinin yapması gereken, bütün bu gelişmeleri okurla paylaşmak ama kesin sonucu bildirmek için soruşturmanın neticelenmesini beklemektir.
'Gerçeklik', Einstein'ın söylediği gibi 'sadece bir hayal' olabilir ama yine onun belirttiği gibi 'çok ısrarcı bir hayaldir.'