Türkiye yolunu şaşırdı!.. 29 yıl önce veda ettiği "Koruma zırhıyla" yeniden tanışıyor. Oysa, son G-20 zirvesinde korumacılığa karşı imza atmıştık!
İşe bakın, son 4 ayda sanayide 9 ana kalemi koruma altına aldık. Koruma, vergi artışı ve diğer tedbirlerle yerli sanayiciyi ayakta tutmaktır.
Ancak bugün gelinen küresel demokraside koruma mümkün mü?
Koruma, ekonominin güçlülüğü, likiditesi ve konjonktürel gerekleriyle ilgili üretilen yanlış sinyalin işareti. Bugün sistematikleştiriyoruz!
Dünkü Resmi Gazete'de yayımlanan kararla birlikte 6 sektör daha koruma altına alındı. Artık elektrikli süpürgeden, her çeşit klimaya, ev tekstilinden, bebek arabalarına, transmisyon aksamından, aktarma zincirlerine kadar geniş bir alanda koruma var!
***
Bu yılın başında yeniden koruma ile tanıştık. İlk koruma demir çelik ve petro kimyaya geldi.
Yassı ürün ithalatına
yüzde 8 vergi kondu.
Ereğli Demir Çelik Fabrikaları koruma altına girdi. Açıkçası,
tavır doğru, oran ve uyarlama yanlıştı. O yüzden bu karara
beyaz, kahverengi eşya ile
otomotivciler tepki gösterdi. Başta
Arçelik olmak üzere
Vestel, Renault Mais ve
Assan Dış Ticaret, "İhracat yapamıyoruz" diye bağırdı. Kimsenin gıkı çıkmadı.
Telekomünikasyonda "tebdir" adı altında sektörü korumaya başladık.
Kabul edelim ki, ekonomimizde koruma tedbirlerini kararlaştıran bürokratik birim ile siyasi irade, objektivite kriterlerini hâlâ belirleyememiş. Nedeni bu olsa gerek, Eti Alüminyum'u satın alan Cengiz İnşaat,
"Koruma" diye bağırıyor. Asıl şaşkınlığı ise bir anda koruma altına alınan
ayakkabı sektörü yaratıyor.
Hoş, Türk siyasetçisi geçmişte yandaşları uğruna korumacılığa çok tevessül etti, hep kaybetti. Şimdi aynısı deneniyor.
İşe yaramaz...
***
Türkiye,
IMF ile anlaşma yapıp yapılmayacağını tartıştığı bir dönemde, korumacılık zırhıyla nereye koşuyor? Bilmiyorum.
Ama doğru zamanda doğru iş yapamayan Türkiye, yine
kötü bir sınav veriyor.
Oysa ekonominin zirve yaptığı
2007-2008 döneminde korumanın k'sını ağzına alabilirdi. Ekonomi aşırı genişlediği için kamu frene basabilirdi.
İthalatta, KDV ve
ÖTV'de artırıma gidebilir,
spekülatif ve
fazla üretimi cezalandırabilirdi. Türkiye hiçbirini yapmadı. Bu yaklaşım o dönemde kamuya çok ciddi bir likidite yaratabilirdi. Bu bile engellendi.
O nedenle bu tartışma çok su kaldırır.