Biz Türkler, çok ilginç ve renkli insanlarız. Hayat bizim için siyah ve beyaz renklerden oluşuyor. Olaylar karşısında duygusal tepkiler veriyoruz. Diplomasi sanatını bir türlü öğrenemiyoruz. Dolayısıyla toplum olarak 'Duygusal isyankârı' oynuyoruz.
Şu işe bakın!
Sanki 43 yıldır AB ile aynı yola başkoymamış gibi davranıyoruz.
Abarttığımızı düşünmeyin.
Türkiye çoktan ' Ulusalcı' ve ' Sıkı AB' savunucuları diye iki cepheye bölündü.
Olacak iş mi sanki?
Başlangıçta oy tabanı yüzde 30'ları bulmayan ulusalcı cephe, kendisine bol bol taraftar buldu. Türkiye, neredeyse topyekün AB düşmanı oldu.
Sıkı AB savunucuları ise susmayı tercih edip, objektif davranmayı unuttu. Onların yapmaları gereken belliydi. Gerektiğinde AB'nin çıkarlarını savunacaklar, gerektiğinde ülkelerinin ulusal menfaatleri için çırpınacaklardı. Bu kesim bize göre korkak davrandı, dertlerini anlatmakta zorlandı.
Oysa bu ülkenin çıkarları ortak. İnsan hakkı istiyoruz. Özgür düşünce istiyoruz. Sosyal devlet çatısı altında toplumsal refah kültürünü yakalamak istiyoruz. Fikir ve sanata değer verilmesini istiyoruz!!!
Şimdi diyeceksiniz ki, "Madem çıkarlar ortak, o halde niye bu ülke insanları iki ayrı kutbu temsil eder oldu?"
Yanıt çok basit.
Bu ülke değişime direniyor!!!
AB, basit bir yolculuk değil...
İki kulvarlı bir maraton. Teknik ve siyasi konular iç içe. Bu yapıda gerek AB, gerek Türkiye birbirine karşı samimi olacak. Açıkçası üye olmak için masaya oturmuş bir ülkenin ulusal onuruyla fazla oynanmayacak, hassas konular iç polilita malzemesi olarak kullanılmayacak.
Örnek verelim.
Türkiye'deki ulusalcı cephe 301'inci madde diye diretmeyecek. Sıkı AB savunucuları ise Kıbrıs sorununda "Bir dakika!" demeyi bilecek. AB ise Türkiye'siz yolculuğa devam etmenin maliyetini iyi hesaplayacak. Bu ülkeyi hafife almayacak. Fransa'nın 'soykırım inkar yasası' ile ilgili oylaması konusunda yaptırımlar uygulayacak.
Türkiye, 3 Ekim 2005 tarihi ile birlikte çok farklı bir yolculuğa çıktığını çok iyi biliyor. Bu tarih 43 yıldır süren inişli çıkışlı yolculukta dönüm noktası oldu. Artık AB ile müzakere eden ülke konumundayız. 35 fasıl altında başlayan taramayı bir yılda tamamladık.
Peki, AB yolculuğunda Türkiye olarak ne yaptık?
Az gittik, uz gittik, oldu, olmadı derken kendi çapımızda çok iş yaptık. Gerçi bazı ödevlerde takıldık. Ama moralimizi bozmayalım.
Herkes bilmeli ki, TürkiyeAB ilişkileri üç temel üzerine oturmuş durumda: AB müktesebatının üstlenilmesi ve uygulanması, Kopenhag Kriterleri'nin tam olarak uygulanması, sivil toplum diyalogunun geliştirilmesi.
Türkiye, bu üç temel kriterden hareketle yola koyuldu .
Maraton devam ediyor.
Şimdi bu maratonda Kıbrıs sınavı var. Finlandiya'nın Kıbrıs ile ilgili 'ara çözüm' modeli ortada.
Sıkıştırma sürecek.
Panik yapmadan çözüm üretilmesi gerekiyor. Hayatta gri renkler de var.