Nisan 2003'te Merkez Bankası Genel Kurulu yapılacak. Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, bakanlık koltuğuna oturalı 6 ay olmuş. Oturduğu koltuk iğneli fıçı. IMF programı, bankacılık sistemi derken ortada kapı gibi Kemal Derviş'in "Güçlü Ekonomiye Geçiş" programı duruyor.
Hakkını teslim edelim.
AK Parti, neyi iyi biliyor, neyi iyi bilmiyor, bunu çok iyi analiz etmiş. Uygulanan IMF programının kılına dokunmuyor. Fakat Meclis çoğunluğu AK Parti'de. Tek başına iktidar olmuş. İster istemez tüm kurumlara hakim olmak istiyor.
Seçim olsun!
İşte, her yıl nisan ayında yapılan Merkez Bankası'nın Genel Kurulu da böyle bir döneme denk düşüyor. Merkez Bankası İdare Meclis'inde görev süresi dolan iki üyenin yerine yenileri seçilecek. Bakan Babacan hemen devreye giriyor ve genel kurulun seçimli olmasını istiyor.
Niye?
Çünkü, seçimli genel kurulda tüm idare meclisi üyeleri yenilenir. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarihinde bir tek 12 Eylül 1980 sonrası seçimli yapılmış genel kurul örnekleri vardır.
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti ile üç başkan yardımcısı Şükrü Binay, Sedef Ayalp ve Fatih Özatay bakan Babacan'a karşı ortak tavır alıyorlar, "Eğer genel kurul seçimli olursa, biz de istifa ederiz" diyorlar!
Babacan, bunun üzerine geri adım atıyor. Durmuş Yılmaz ve İlker Parasız İdare Meclisi'nin yeni üyeleri oluyor. Serdengeçti ve üç başkan yardımcısının özerk Merkez Bankası yönetimi olarak AK Parti iktidarına karşı galiba en önemli duruşları da bu. İnşallah Serdengeçti anılarını yazar da biz daha çok şey öğreniriz. Üstelik, Erdem Başçı'yı da başkan yardımcısı olarak bu dörtlü istemişti.
İnce ayar
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarihi "vekillik ve asillik" kavgalarıyla dolu. İsmail Hakkı Aydın, Cafer Tayyar Sadıklar, Osman Şıklar hatta Osman Cavit Ertan ile Bülent Gültekin kavgaları da unutulacak gibi değil.
Ama bu kavgalar kapalı kapılar ardında yapılırdı. Kamuoyu bu kadar transparan kavga izlemezdi. O vakitler dalgalı kur filan da yoktu. Ama bu kez durum farklı.
Ortada "ince ayar" var. İnce ayarın adı 2006 yılı başında geçilen "enflasyon hedeflemesi." Enflasyon hedeflemesine geçmek için Merkez Bankası'nın kredibilitesinin yüksek olması gerekiyor. "Atarım, atamam" derken, Merkez Bankası her geçen gün kredibilitesini yitiriyor.
Acaba kim bunun farkında?
İthalat kredisi
Oysa 2006 önemli bir yıl.
Global likidite hareketleri Türkiye gibi ülkeleri etkileyecek. Öyle ya, bu durumda atama krizi Türkiye'den sermaye çıkışına yol açar mı? Çok fazla açmaz. Ancak sermaye girişi de olmaz...
Sermaye girişi olmazsa ne olur? 2006 yılında 37 milyar dolar kısa vadeli borç ödeyecek olan Türkiye, limon gibi sıkılır.
Çünkü, 37 milyar dolar borç ağırlıklı olarak ticari kredilerden oluşuyor.
Ticari kredi demek, ithalat kredisi demek...
Açıkçası sermaye girişi olmazsa ithalat kredisi pahalı olur. Pahalanan kredi enflasyonu yukarı çeker, yüzde 5 enflasyon hedefinden sapılır. Yüksek enflasyon kuru azdırır. Enflasyon lobisi rahatlar, Türkiye'ye yazık olur...