Bu muammaya bir soruyla cevap aramaya başlayalım, ABD Afganistan'dan çekildi mi? Ya Kuzey Irak'tan? Libya'dan? Daha doğrusu ABD çıkarlarını korumak adı altına girdiği herhangi bir yerden tamamen çekilmesi vaki oldu mu?
Tabii ki hayır; "ABD çıkarları neyi gerektiriyorsa, onu sağlayacak ölçüde" çekilmekten söz etmelerinin altında yatan da budur; ABD, Suriye'den gerçekte çekilmeyecektir.
Hal böyle olunca ABD'yi oradan uzaklaştırma külfeti de bizim sırtımıza yüklenmiş olacaktır.
Dün Ankara'ya doluşan ABD heyetinin, verdikleri çekilme sözünden "çekilme" bahanelerine bakıyoruz; "Kürt halkının Türkler tarafından katledilmesini önlemek…" Teröristin kimliğine değil, yaptığına bakan Türkiye'ye yapılabilecek en ağır itham bu olsa gerek.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Operasyonu, Fırat'ın doğusu için kararlılığımız, şükür ki savunma sanayimizin gelişimiyle kurduğumuz saha hâkimiyeti, ABD kurmaylarını strateji değişikliğine zorlamış.
Şimdiki küstahlıkları; Kürt kimliğini PKK kanıyla lekelemek… Oysa biz terörist ister Kürt olsun ister Türk olsun, taşıdığı kimlikle değil elinde tuttuğu silahla mücadele ediyoruz. Üstelik terörle mücadeleyi sadece silahla değil, akıllı diplomasiyle eşanlı yürüterek… ABD, girip çıkmadığı yerlerdeki çadır devletlerle, muz cumhuriyetleriyle bizi bir tutma gafletinde… Cihan imparatorlukları varisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin hem sahada hem de diplomasideki ağırlığını hafife almanın bedeli ABD için ağır olacak.
Terörizme karşı verdiğimiz mücadeleyi "Kürtleri katliamdan koruma" adı altında PKK'ya desteğe taşıyan ABD'nin bölgede yıllardır uyguladığı katliamlar geldi aklıma. Felluce'de, Rakka'da, Kobani'de; Sünni-Şii, Kürt-Alevi, kadın, erkek, yaşlı, çocuk gözetmeden gerçekleşen katliamlardaki rollerini sorguladım.
Türkiye, bir yandan etrafındaki batan uluslara cankurtaran filikası olurken diğer yandan küredeki mazlumlara el uzatan cihan devleti vakurunda… Gel gör ki küresel arenada bunu yeterince anlatamadığımızdan sürekli maliyet üstleniyoruz.
Bir önerim var; 206 üniversitemiz, binden fazla STK'mız, 360 odamız var. Acaba bunlar bu süreçte neden sessiz kalıyor? Teröre karşı verdiğimiz mücadele yalnızca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, TSK'mızın, Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu'nun, İbrahim Kalın'ın işi midir?
Acaba kamu diplomasisi alanında neden elimiz armut toplar? Uluslararası ilişkilerin fiyakalı akademisyenleri, neden bu davayı küresel kamuoyunda savunacak inovatif yöntem, bilgi yoğun tez veya çözüm üretmez? Eğer bu işe de yaramıyorsa ne işe yarıyorlar?