Futuristanbul Zirvesi'nde "Geleceğin Ülke/ Sosyolojik Trendleri ve Bir Köprü Olarak Türkiye" sunumunda, ünlü fütürist Thomas Frey'i dinliyoruz.
Dubai'de zaten ticari seferine başlayan uçan taksilerden, yakın gelecekte İstanbul'da 50 bin drone uçacağına dair kehanetlerine dek çarpıcı öngörülerini anlatıyor.
Günümüzün en önemli bilim kurgu yazarlarından William Gibson "gelecek çoktan geldi ama eşit dağıtılmadı" der. Doğrudur. Bundan 5 yıl önce "gelecek" gibi sunulan sürücüsüz TIR'lar 2 yıldır yollarda, eskimeye başladılar bile.
Bir şeylere bakma biçimimiz değiştikçe o şeyler de değişiyor ve hayatımız, şaşırtıcı tempoda bizi sarmalayan teknolojilerle örülüyor. Yalnızca teknoloji değil, 4D yazıcılarla "basılan evler", araba sahipliğini tehdit eden sürücüsüz otomobiller ve gen, tarım, yapay zekâ gibi yeni kavramlar...
Aslında tartıştığımız, geleceğin herkese farklı dağıtılmış olması...
Yerkürede hâlâ tarım toplumuna geçememiş yöreler de var, Mars yolunda yolluk gıda üretmeye soyunan Canan Dağdeviren de var. Biliyoruz ki gelecek, ona hazır olana akacak ve geç kalmanın maliyetini diğer uluslar çekecek.
İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar, zirve açılışında "geleceği kestirmenin en garanti yolunun, onu inşa etmek olduğunu" hatırlatıyor.
Ekonomiden finansa dönüşümü anlatırken Hamish Mcrae, üretimin yarınında malların değil, mal fikirlerinin gönderileceğinden söz ediyor.
İnsan boyutuyla geleceği tahlil eden Ben Hammersley, "ilk kez yapıyor olsaydın, nasıl yapacağını düşün, böylece geleceğe yakın yaşarsın" tezini savunuyor.
İbrahim Selim'in moderatörlüğündeki Yeni Dünya, geleceği varsa göreceği var panelinde Müfit Can Saçıntı "bundan 500 yıl sonraya bizden ne kalacak" sorusunu dillendiriyor.
Benim önerim, günde 2 milyon kahve falı açan bir ulus olarak gelecek merakımızı kurumsallaştırmak, akademik düzeye taşımak, fütürizmi bireyler kadar, kurumlarımızın da çalışma alanı haline getirmek. Geleceğini konuşmayanın geleceği mutlu olamıyor zira...