Keçiboynuzunda keçi olmamasını anlarım. Tahtakurusunda tahta olmayışını da... Hatta Denizli'de deniz yok deseler bunu da kabul edebilirim fakat organize sanayi bölgesi (OSB) i yönetiminde "sanayici" olmayışına kafam bir türlü basmıyor.
Ama vali var... Neden var? Bilinmiyor. Bilim insanları bunun üzerinde çalışıyor. Akla yakın bir kanıt bulursam, paylaşırım. Zira OSB'leri tasarlayan "vesayetçi zihniyet", her şeyi kontrol edeceğim derken, bürokratik sütre oluşturuyor, hızımızı kesiyor, sanayiyi organize etmek şöyle dursun, bölgenin iş becerisini köstekliyor.
Sadece OSB mi? Kalkınma ajanslarının da başında vali var. Vali, merkezi idarenin yerel temsilcisidir ve her şeyin tepe sorumluluğunu "sembolik" olmak kaydıyla üstelenebilir.
Ancak hayat böyle yürümüyor.
İşleri kolaylaştıran, yeri geldiğinde bir CEO, patron ya da ihracatçı gibi davranabilen vizyoner valileri özenle ayrı tutmak kaydıyla... Yasa OSB'yi valiye bağlamışsa bu, bürokrasi için genişleme alanı doğuruverir.
Vali olmasa da illa ki bir yardımcısı veya müdür, valiliğin tepe karar noktasındaki OSB'yi kendi "mikro iktidar alanı" ilan ediverir. Tek imza eksik bıraktırmaz, ona sorulmadan kuş dahi uçurtmaz, sanayi organize olayım derken bölgesinden bile olabilir.
Biz faizin yatırımları engellediğini söyleyip duruyoruz ya... Peki ya bürokrasinin verdiği zarar, yüksek faizden daha mı az? Sanmıyorum. Hatta faizi çıkaran eninde sonunda indirir ama bürokrasiyi bir kez var etmeye görün, krallar gider onlar kalır.
Üretimi kendimize dert ettiğimiz için dert babası olduk çıktık. Gün geçmiyor ki faizden bürokrasiden, imza cimrisi validen, sanayiciye vakit ayırmayan bürokrattan, ilgisiz oda yönetiminden şikâyet almayalım.
Aklımızı başımıza alsak iyi olur; 2023'te 2 trilyon $ milli geliri bu şartlarda nasıl üreteceğiz?