Madem yeşil pasaport verebiliyoruz, o halde AB'nin vize zulmüne karşı bu "yeşil çözümü" daha kapsamlı kullanmayalım? 70 bin ihracatçımızı, "malları serbest tüccarı bağlı" hale getiren vize edepsizliğini pekâlâ "yeşil pasaport" ile aşabiliriz.
1970'lerin sonlarında Başbakan Süleyman Demirel'in "kararlılığı" ve Bonn Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'nun "gayreti", sayesinde(!) bugün; vatandaşımızı AB'nin vize edepsizliğinin kurbanı haline getirdik.
O dönemde "teröristi, dincisi kaçmasın" kaygısıyla zaten kendi insanımıza "çıkış vizesi yasağı" koymuştuk. 3 yılda 1 yurtdışına çıkış ve 200 $'lık harcırah için Ankara'dan karar bekler durumdaydık.
Üstüne üstlük, "teröristimizi almayın" ricasıyla Almanya'yı ikna için çalıştık. Yoğun gurbetçi akını ve siyasi iltica yolunu istismar edenler yüzünden zaten tedirgin Almanya, bu isteğimizi seve seve yerine getirdi. Ardından domino etkisiyle bütün Avrupa tarafında vizelendik.
O sıralar AB ile tek ilişkimiz Konsey üzerindendi ve Türk delegasyonundan Bülent Akarcalı'nın gayretiyle 1985'te "Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin kaldırılması" kararı çıkarttık. Fakat dışişlerimiz, TOBB, TÜSİAD, İTO gibi fiyakalı STK'larımız dahil bu kararın arkasında durmadık ve bugüne kadar geldik.
Bugün olan şudur: Türk vatandaşları, konsoloslukta çalışan Türk vatandaşlarına aşağılatılıyor, banka hesabının ayrıntılı dökümünden vukuatlı nüfus suretine dek artık var olmayan belgeler dahi isteniyor.
Turistik geziler şöyle dursun, malını sergileyeceği fuara dahi gidemeyen işadamlarımız, bu tarife dışı (ve ahlak dışı) engeller sebebiyle zarara uğruyor. Maliye Bakanlığı'nın "dürüst mükellefe yeşil pasaport" girişiminin, 70 bin ihracatçıyı kapsayacak şekilde genişletilmesini öneriyorum.