Başbakan dün Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu'nda, bu yılki gündemin medikal biyoteknoloji olduğunu açıkladı. Bu, bana göre son derece önemli... Neticede nokta hedef, stratejik öncelik söz konusu... 1900 yılında ölçülebilen dünyada ortalama ömür, 39 yıl idi. O dönemde biri çıkıp 2000'de ortalama ömrün 80 yıla çıkacağını söylese, kimse inanmazdı. Geleceğe yönelik tahminler 2100 yılında ortalama ömrün 120 yıl olacağı yönünde.
Giderek yaşlanan dünyada sağlık, açık ara en önemli sektör haline gelecek ve bu alandaki ileri teknolojiyi elinde bulunduranlar, dünyanın yeni efendileri olacak.
Tam da bu noktada Türkiye'nin "treni kaçırmamak adına" biyoteknolojiyi kendine nokta hedef seçiyor olması, isabetlidir.
Fakat bir sorun var: Bürokrasimiz... Ülkenin tepe yönetimi, bu davaya inanmış ve liderliğini yapıyor. Taban yani özel sektör de biyoteknoloji alanında birbirinden hayati Ar-Ge adımları atıyor. Yasa sorununu çözdük; her yıl 6.5 milyar $'ı Ar-Ge'ye harcar duruma geldik. Kaynak sorununu çözmemize rağmen, bürokratların idrak sorununu çözemeyişimiz, bana göre biyoteknolojideki bu stratejik hamlenin önündeki en büyük engel durumundadır. Bugün hepimiz, daha iyi bir gelecek için inovasyonun, Ar-Ge'nin önemine ikna olmuş durumdayız ve fikirlerimiz değişti.
Ancak hayatımızı hâlâ alışkanlıklarımız yönetiyor ve biz buna oligarşik bürokrasi diyoruz. Eski Türkiye'nin "kontrol et, izin verme, yasakla, hızını kes" mantığındaki bürokratlar, yenilikçi her adımı, bakan emrine rağmen engelleme gücüne sahip.
Treni kaçırma lüksümüz yok. Ama bürokratların freni yüzünden treni kıpırdatamıyoruz ki...