Albert Einstein "aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuç almayı ummaktır" der. Aynı şey "çalışma koşullarını bilimin, fiziğin ve yasaların gereğine uydurmamak", farklı sonuç "iş kazalarının kendiliğinden azalacağını beklemek" olarak çıkıyor karşımıza Kozlu faciasında...
Daha geçen yıl Esenyurt'ta 11 işçi feci şekilde yanınca gündeme gelmişti iş güvenliği... Şimdi de Kozlu'daki patlamada hayatını kaybeden 8 madencimizin acısıyla sarsıldık. Peki, bu sarsılmalar işe yarıyor mu?
İş kazalarında Avrupa birincisi, dünya üçüncüsüyüz ve 2010'da 162 bin iş kazasında bin 454 insanımız öldü. Yılda 7.7 milyar liralık kaybımız da cabası...
Soru şudur: İşyeri güvenliği ve denetimi, yalnızca devletin ve yasanın sorumluluğu mudur? 224 müfettiş sayısını 224 bine çıkarsak dahi, başka bir zihin yapısına geçmedikçe çalışanlarımız güvende mi olacak? Hayır... Bu bir zihniyet sorunudur ve Kozlu patlaması ve Esenyurt faciası iş cinayetidir.
Tıpkı cinayete intihar süsü gibi iş kazalarından yalnızca yasaları sorumlu tutmak, bir aymazlıktır, akılsızlık ve hatta ahlaksızlıktır.
Yasa, "yangın tüpü" şartı koşuyor fakat patron, içine 20 yıldır kimyasal koymuyorsa, yasa ne işe yarar ki? Madenci, denetimsiz taşeronların maliyetten kaçmak için sondajı eksik bulmayıp, çalışmayı reddetmedikçe yetkililere bildirmedikçe, en modern yasa bile, çaresizdir.
Her gün 172 iş kazasında 4 işçi ölüp 6'sı iş görmez hale geliyorsa, yasa kadar bizlerin de kendi "güvenlik hakkımızı" savunmamız, bunu sağlamayan patronları buna zorlamamız şart. En güçlü yasa dahi, onu savunmayan insan yoksa, iş facialarını önleyemeyecektir.