Türkiye'de büyümek değil Türkiye ile büyümek... Başbakan Erdoğan'ın Madrid seyahati sonrası İspanya sermayesinin Türkiye'ye bakışını ifade ediyor.
Bu, belki de uzun süredir dilime pelesenk ettiğim "Türkiye'nin yabancı sermaye stratejisi" kavramını en iyi ifade eden cümledir. Neticede "ne olursan ol yine gel" diye yabancı sermaye çağırdığımız dönemler çok geride kaldı. Gelenler de zaten Borsa ve faiz fırsatlarından yararlanma peşindeki sıcak paracılar idi.
Şimdiki halde yabancı sermaye stratejisi olmadan gerçekleşen akışlar "Türkiye'de büyüme" üzerine oluyor. Biz de belki biraz erken sevinerek "Türkiye, bölgenin üretim üssü oluyor" övüncüyle yetiniveriyoruz.
Oysa tıpkı ihracattaki ciro hedefi gibi yabancı sermaye yatırımlarında da nicelikten niteliğe doğru kaymanın zamanı çoktan geldi, geçiyor bile... Şu anda "Türkiye'den büyüme" iştahı yerine, "Türkiye ile büyüme" vizyonu taşıyan yabancı sermayeyi çekme niteliğine ihtiyacımız var.
Benzer vizyonu, turizm üzerinden okursak, şunu anlıyoruz; Dün, yatak sayısı, turizm tesisi odaklı bakıyorduk sektöre. Bugün "her şey dahil" yeter ki turist gelsin kolaycılığındayız. Halbuki katma değer, turist başına harcamayı artırıcı adımların da ziyaretçi sayısıyla birlikte yükselmesinde yatıyor.
Türkiye'den büyümenin gerek şartları, yabancı sermayenin bildik tercihlerinin ötesinde, ülkenin beşeri kaynaklarının niteliği, bilim insanı sayısı, nitelikli işgücü ve yenileşim (inovasyon) becerilerine doğru genişliyor. Önümüzdeki 11 yılı, bu alandaki başarıların şekillendireceğinden kuşkum yok.