Havacılıkta kural basittir ve kanla yazılmıştır; "güvenlik kurallarını ihlal edersen, bedelini ödersin." Bu ihlali ister havayolu şirketi yapsın ister pilotlar yapsın, durum değişmez. Havalanan her uçak, bir şekilde yere inecektir. Arzulanan, güvenlik kurallarına uygun iniştir. Diğerlerine "uçak düştü" diyoruz.
Havacılık sektörü, yalnızca kendi hatalarından değil, aynı zamanda dünyadaki bütün "kazalardan" öğrenen bir kurallar manzumesiyle yönetilir. Yüzyıllık geçmişinden biriktirdikleri sayesinde bugün her 11 milyon uçuştan 1'i ölüme bitiyor ki böylesine düşük ihtimali sağlayan başka hiçbir ulaşım alternatifi yoktur.
Atlas Jet'in 57 kişiye mezar olan Isparta kazasının raporuna bakınca, bazı güvenlik kurallarının ihlalini görüyoruz. Sorun, bu ihlalin artık cevap hakkı olmayan "pilotlara" adreslenmesinde... Pilotaj hatası, bu tür kazaların ardından, şirket ve otoriteler tarafından en fazla tercih edilen "kaza raporu sonucu" olur. Zira bu sayede tazminat külfetiniz en az 10 kat azalır. Fakat uluslararası havacılık regülasyonları, bu alanda efsanevi soruşturma süreçleriyle, gerçeği ortaya çıkardıkça, pilotaj hatası deyip işin içinden sıyrılamıyorsunuz.
Uçağı üretenin de işine gelir pilotaj hatası. Uçağı işleten havayolu şirketinin de. Hatta uçakların seyrüseferinden sorumlu kontrol kulesinden havalimanı yönetimine ve bakanlık otoritesine dek herkes "pilotaj hatası" klişesine taparcasına bağlıdır.
Havacılık tarihine dair okuduklarım, izlediğim yüzlerce uçak kazası soruşturma belgeseli ve diğer bilgiler şunu gösteriyor; uçakları düşüren pilot değil, o uçağı havada tutması gereken üretici firma ve uçağın bakımını aksatmayan, pilotları yormayan havayolu şirketidir.