Rekabetin yeni yüzünde yerel kalkınma, çok özel öneme sahip. Anadolu Kaplanları'nın dinamizminin rekor büyüme üzerindeki etkisi, giderek önem kazanıyor. Anadolu takımları sporda daha üstün başarılara imza atıyor.
Çeyrek asır öncesinin zihin yapısı, büyük kentlere göç üzerine kurguluydu. Zaten büyük kentleri büyüten de buydu. Kentler büyürken, gecekondular da sorunlar da büyüdü. Yerinde kalkınma için çırpındığımız 25 yılda geldiğimiz nokta, marka şehirler iddiamızdır.
Bugün Gaziantep'te yaşayan biri, okumuş çocuğunu İstanbul'da çalıştırmayı düşünmüyorsa, buradaki başarı, kentin cazibe merkezi haline gelmesindendir. Artık göç, kentlerden merkezlere olan uzun arklar değildir. Göç, her kentin kendi taşrası ile merkezi arasında kısa arklara indirgendi.
Her kenti, tarihi ve kültürel mirası, doğal kaynakları ve yerel kabiliyetleri üzerinden yeniden tanımlayan anlayışımız alkışı hak ediyor. Ancak alışkanlıklarımız hâlâ eski zihin yapımızdadır ve ihracat üzerinden konuşursak, "dibine ışık vermeyen mum" sendromu yaşıyoruz.
Eğer insanlarımızı yöresinde iyi eğitilmiş, sağlıktan girişimciliğe dek hayatın her şubesinden tatmin edici karşılığını almış olarak mutlu tutmak istiyorsak, kentlerin oluşturduğu zenginlikten beldesini habitatını ve hemşerisini yararlandırmak zorundayız.
Basit bir örnek Eminönü'nden verilebilir. Gündüz nüfusu 2.5 milyon, gece nüfusu 50 bin olan bu yerleşimin merkezi bütçeden alacağı payı düşünün; cep harçlığı dahi değil. Nitekim bugün belediye bile değil.
İhracatı 500 milyara götürecek enerjinin büyük bölümü Anadolu'dan gelecek ise, bunu var eden kentin, nimetten "adil pay" alması şarttır. Aksi halde kentin kalkınması sürdürülebilir olamaz!..