Açlık, cennet coğrafyamız sayesinde bize nispeten uzak bir kavram. Gıdamız var iklimimiz uygun, suyumuz, verimli toprağımız da... Şükür ki "komşusu açken uyuyan, bizden değildir" düsturumuz da var
Hiçbirimizin, evinden kalkıp açlıktan ölmek üzere olan Somalili çocuğa yemek götürmesi gerekmiyor. İyi ki bunu bizim adımıza yapan kurumlarımız var. Teknoloji de hizmetimizde... Cep telefonu yardımıyla, bütün operatörlerden, "SABAH" yazıp 2868'e gönderilecek mesaj, 5 liralık yardımı Somali'ye ulaştırmayı sağlayabiliyor. 2668'e gönderilecek boş mesaj da aynı işi görüyor.
Kızılay ve TİKA ortaklığıyla gazetem Sabah'ın yürüttüğü Somali'ye Yardım kampanyasında ilk gemimiz de 15 Ağustos Pazartesi sabahı 10.30'da İstanbul Ambarlı Limanı'ndan hareket ediyor. İyilik gemisinin yolu açık olsun. Yeter ki yardımlarımızla yenilerini yola çıkarabilelim.
İnsanlık dramına son verme adına bu yardımlar son derece hayati öneme sahip. Peki açlık, neden bu kadar önemli? Küresel ısınma, kıtlık, gıda fiyatlarındaki tırmanma, ekmek isyanları ve bütün bunların bileşkesinde; açlığın pençesindeki Somali...
Bütün bunlar, karanlık kehanetleri de beraberinde getiriyor bize... Üstelik bu kehanetleri, kristal küreye bakan falcılar değil, uluslararası kurumlar da yapıyor. Mesela IMF'nin "kıtlık ve gıda fiyatlarındaki artışlar, hükümetler devirip, savaşlar doğuracak" diyen eski başkanını hatırlıyorum.
Misal ekmek eylemleri, adeta "unuttuklarımızı" hatırlatıyor; Tok, açın halinden anlamaz. Anlamayınca da aç, gelir, vurur alır!..
Tarihe baktığımızda benzer refleksi, ekmek ve su savaşı yüzünden kana bulanmış öykülerde görüyoruz.
Dünya, hiç bu kadar zengin olmamıştı. Yılda 42 trilyon dolar gelirin, 200 ülkeye dağılımı da böylesine kötü olmamıştı.
Ancak bundan daha da kötü olanı, ülkelerdeki gelir dağılımının giderek facia boyutlarına varması... Üstelik bu sakat yapının şimdi açlık belasıyla tam bir muammaya dönmesi de işin ciddiyetini başka boyuta taşıyor.
Zenginler, teknolojinin, paranın, silahın ve güvenlik güçlerinin yardımıyla bir bakıma "getto"larına sığınırken, üreten, çalışan ve kendi ifadeleriyle "sömürülen" halklar, bu parıltılı dünyadan pay istiyor.
Yoksulluk her ulusta var. Her ülkenin, açlarıyla bir şekilde başı dertte.
Ancak yoksulluk, bazı sosyal araçlarla "patlamadan beride" tutulabiliyor.
Din, kadercilik, rıza, zekât, diğerkâmlık kültürü gibi araçlar, yoksulların patlama noktasına gelmesini ya önlüyor ya da geciktiriyor.
Fakat yoksul insanı yalnızca aşından değil, kimliğinden de ediyorsanız, o patlama bir anda oluşabiliyor.
"Görmezden gelme, yok sayma, adam yerine koymama, aşağılama, hor görme, alay etme" gibi varsılların tutumundan kaynaklanan hastalıklar da devreye girince, küresel histeri başlayabiliyor, yangın, çevre ülkelere sıçrayabiliyor.
Nitekim böyle biri, bir sabah aç komşusu tarafından yatağından uyandırılıverir.
"Kavimler" neden "Göç" etti sanıyorsunuz siz!..