Türkiye'nin bölgedeki ağırlığını yeniden tanımlayacak Nabucco projesi, artık Ankara Anlaşması sayesinde sonuca bir adım daha yaklaştırılmış oldu.
AB ile ilişkimizde dönüm noktası mahiyetindeki 1963'teki Ankara Anlaşması'ndan farkı, daha somut ve ölçülebilir dinamikleri taşıması.
Başbakan'ın ev sahipliğindeki anlaşma, "gerekleri yerine getirildiği takdirde", 10'lu yıllarda Türkiye'nin uluslararası arenadaki rolünü daha da etkin kılacak.
Küresel kriz ortamında böylesine büyük bir anlaşmayı gerçekleştirmek, kolay olmadı. Yığınca sıkıntılı koridordan geçildi ve 2 bin kilometresi ülkemizden geçecek bu 3 bin 300 kilometrelik boru hattına varılabildi.
Öteden beri söylenegelen cümle; Türkiye'nin bir enerji koridoru haline geleceği, Nabucco'nun da bunun tescili olacağı şeklinde.
Nicelikleri yönünden detayları bu sayfalarda defalarca işlenmiş projenin, bölgesel aktör olmamıza katkısı, bana göre en az taşıyacağı gaz kadar önemli.
Öncelikle projenin tarafı ülkeler arasında, "karşılıklı bağımlılık" esasına dayalı yeni tür ekonomik ilişkiler gelişecek.
Enerjideki arz güvenliği, bu işin "sürdürülebilir" boyutunu besleyecek.
Daha da önemli olan, "stratejik ortaklık" kavramında, daha fazla işbirliğinin yolunun açılıyor olmasıdır.
Enerji Bakanı'nın ifadesiyle; "Üretimi Doğu'da tüketimi Batı'da" konumuyla bu projenin "kaynak ve tüketim" ülkeleri arasındaki "enerji mecburiyeti" sebebiyle finans sorunu da çekileceğini sanmıyorum.
Türkiye'nin jeopolitiği açısından hiç de sürpriz olmayan böylesi dev projelerin ivmeleyeceği 2010'lar dünyasında, enerji alanında elimizin güçleneceği kesin.
Kesin olmayan, "enerji koridoru" stratejisinin yeterliliğidir.
Zira sadece "koridor" olmak, yetmeyecektir.
Görünen o ki içinde bulunduğumuz üçüncü bin yılda, insanoğlunun 4 element için verdiği mücadele, daha da kızışacak.
Toprak için zaten binlerce yıldır savaşıyoruz.
Su ise daha şimdiden stratejik bir element ve temiz su kaynaklarına sahip olmak, yeni bir zenginlik alanı olarak tanımlanıyor.
Hava elementine baktığımızda görünen, kirlenen dünyada küresel ısınmanın getirdiği karanlık tabloda, mücadelenin yalnızca uluslar arasında değil, aynı zamanda insanların kendi tüketim alışkanlıklarına karşı verileceği gerçeğidir.
Ateş elementine gelince; gelecek bilimcilerinin söylediği çok açık "her toplum, dinamiğini dayandıracağı bir enerjiye ihtiyaç duyar."
Enerji, yalnızca bir doğal kaynak şansı değildir. Suudi Arabistan'ın petrolü, Orta Asya'nın gazı bizde yok diye oturup bu "ateş"lerin üzerimizden geçmesiyle yetinemeyiz.
Enerji koridoru olabilmek için dahi enerji üretmeye ihtiyacımız var. Nabucco, Türkiye'nin enerji dünyasındaki gücünü arttırmış olabilir fakat bu bizim enerji üretme mecburiyetimizi ortadan kaldırmaz. Aksine, enerji üretme konusunda eskisinden daha iştahlı olmamızı sağlar. Hidroelektrik potansiyellerine yaklaşmış, kömür veya diğer fosil tabanlı enerjilerden yana şansımız yaver gitmemiş olabilir.
Geleneksel "ateş elementleri" petrol ve doğal gaz için koridorluk yaparken, havadan suya, topraktan ateşe dek her alanda "alternatif enerji" üretiminin daha sıkı bir şekilde gündemde tutulması şarttır.
Her şeyi "eğitim şart" şablonuna getirmek istemiyorum ama, her kentinde bir üniversite olan Türkiye'nin, alternatif enerji kaynakları konusunda çok daha fazla araştırma projesi olması gerekmez mi?
Bugün güneş enerjisi, gelişen materyal bilimi ve ileri teknoloji sayesinde, "bireysel santraller"i, ekonomik kılacak düzeye gelmiş bulunuyor.
Rüzgâr konusunda İskandinav ülkelerine, güneş enersisinde ABD'ye, petrolde Orta-Doğu'ya, gazda Orta-Asya'ya bağımlı olmak, bana göre "enerji arzı güvenliğini" sürdürülebilir kılamaz.
Enerji koridoru olabiliriz. Fakat kendi kaynaklarına dayalı ve kendi kabiliyet alanlarıyla beslenecek "sürdürülebilir, yenilenebilir, temiz ve ucuz enerji" var etmek, bizim sorumluluğumuzdadır.
Altın kural çok basittir; altını olan, kuralı koyar.
Enerji Koridoru Türkiye iyi de enerji zengini Türkiye, daha iyidir.