Bugünlerde hepimiz, krizin daralttığı ufukta, " ne zaman bitecek? " sorusuna cevap arıyoruz. Bu hengamede kaçırılan ise, krizin ardından şekil değiştirecek ekonomiler, el değiştirecek servetler ve yeniden tanımlanacak zenginlik alanlarıdır. Krizlerin en belirgin özelliği, oluşturduğu kırılma sayesinde, ezberleri bozması, terk edilemeyen alışkanlıkların terki ve algıları değiştirmesidir.
Krizler bu açıdan önemlidir zira deprem sabahı hepimiz jeolog kesildik ve o gün bugündür binalarımızda sağlam zemin arar olduk.
Şimdiki süreçte oluşan dikkatin bize taşıdığı kaygılar, küresel ısınma tehdidi altında; artan ve yaşlanan nüfus, gerileyen temiz su kaynakları, azalan hammadde ve vahşileşen rekabettir. Türkiye, küresel krizin gündemden kaçırdığı bu sorunlarla er veya geç yüzleşecek. Neticede küresel ekonominin önde gelen aktörüdür ve 17. büyük ekonomi olarak, " kural koyan uluslardan biri " olma sürecindedir.
Kriz sonrası gündeme gelecek trendlerden biri de yaşlı nüfus .
Önce geleceğe dair bir tahmin yapalım; Yaşlı Nüfus Her Ülkenin Sorunu Haline Gelecek. Özellikle gelişmiş ülkeler, tıpkı ileri teknolojilerinin yarattığı " nükleer atık "lar gibi şimdi de yaşlılarını " başından atacağı " mekânlar aramaya başladı.
Küresel huzur evleri diyebileceğimiz bu mekânlar, yaşlı ama zengin insanların yeni yaşam merkezleri haline gelecek.
Buna bağlı gelişecek olan iş dalının adı çoktan kondu bile; " geriatri turizmi ". Fakat bu iş, turizmden de fazlasını anlatıyor bize.
Mesela dünya nüfusundaki hızlı yaşlanma, kamu sektörünün verimlilik ve yaratıcılık konusunda yeni tedbir arayışına girmesine neden olacak. Verimlilik kazançları, emekli maaşları ve sağlık yükü, vergileri artıracak.
Üstelik bu sorun yalnızca gelişmişlerin sorunu olarak kalmayacak.
Şimdi de bize dair bir tespit; Türkiye'de nüfus giderek yaşlanıyor .
Peki bu ne ifade ediyor? Dünyaya bakıyoruz; Batı Avrupa ülkelerindeki nüfus artışı yavaşlaması, Asya ve Latin Amerika ülkelerinde de yaşanmış. Kadınların doğurganlık dönemlerinde sahip oldukları çocuk sayısı belirgin şekilde geri gidiyor. Doğum oranı düşen ülkeler arasında Türkiye'nin yanı sıra Hindistan, Meksika, Endonezya, Tunus, ABD, Brezilya, Tayland, Çin ve Rusya da bulunuyor.
Nüfus artışının yavaşlamasının sonucu olarak, dünya nüfusu giderek yaşlanacak. Türkiye'de bugün nüfus yaş ortalaması 20-30 iken, 2025 yılında 30-40'a yükselecek. Avrupa ve Avustralya en yaşlı kıtalar olacak.
Asya, Kuzey ve Güney Amerika, Türkiye ile birlikte 304-0 yaş arası dilimde yer alacak. Yaş ortalaması halen 20'nin altında bulunan Afrika 'da ise nüfus, 25 yıl sonra 20-30 yaş ortalaması grubuna girecek. Daha yavaş artan nüfus, daha yaşlı bir toplum. Eğer bir dünya savaşı bu gidişatı bozmaz ise, varılacak yarın bu.
Yerel seçim sürecinde AK Parti İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Taha Aksoy, İskandinav ülkelerinin " zengin fakat yaşlı " nüfusunu, projelerinden biri haline getirdiğini söylüyordu; Geriatri turizmi ile bakımı için prim ödenen yaşlılara yapılacak köyler sayesinde kente yeni gelir kapısından söz ediyordu. Türkiye'de, gerek firmalar gerekse kamuda politika yapıcıları, " yaşlanan ve daha uzun yaşayan ama artık eski hızında çoğalmayan " dünyayı çok iyi anlamak zorunda.
Genç ve dinamik nüfus gitmiş, yerine daha uzun yaşayan bir nesil gelmiş...
Bu da gerekli sosyoekonomik altyapıyı o zaman kadar hazır edemez isek, bambaşka sorunları beraberinde getirecek.
Shakespeare, Kral Lear adlı oyununda, üç kızının elinde oyuncağa dönen kralın dramını anlatır. Palyaçosu Kral Lear'a; " Kralım, yaşlanmadan önce akıllanmalıydın " diyordu.
Türkiye de " yaşlanmadan önce zenginleşmeli " gibi geliyor bana.
Üretken nüfusun üretkenlik verimini artırmadan bunu başaramayacağımıza göre krizi, daha fazla katma değer yaratan yapıların oluşması yolunda bir fırsat olarak görüyorum ben. 1 saatlik çalışma neticesinde ABD, kendi milli gelirine 40 dolar ilave ediyor. Yaşlanan Avrupa 'da bu rakam, 35'lerden 29'lara gerilemiş.
Türkiye 'ye bakıyoruz; 1 saat çalışma karşılığında her birimiz ortalama olarak ülkemizin milli gelirine 4 dolar katkı sağlayabiliyoruz. Yaşlanmadan önce zenginleşmeliyiz derken, işaret etmek istediğim tam da budur; şimdiki hantal yapılarımızla bunu başaramayız.
Krizi tehdit olarak görenlerden ziyade krize fırsat olarak bakan karar vericilerimizin dikkatine sunarım.