Dün İstanbul'daki konferansın adı buydu. Bakan Nimet Çubukçu ; kadının sürece tam ve eşit katılmaması halinde ülkenin " gerçek anlamda demokrasi ve gerçek anlamda kalkınmayı sağlayamayacağı " görüşünde.
Doğrudur.
Toplumsal hayata tam ve eşit katılımın, 12 silindirli Ferrari motorunun yalnızca 6'sını kullanmak yerine tam güç gaza basmak gibi bir etki doğuracağı kesindir.
Sorun, " tam ve eşit " katılımın araçlarını oluşturmaktan geçiyor.
Bu da bugünden yarına olamayacak kadar derin, köklü ve çeşitliliğe sahip bir sorundur.
Neticede hayatın tüm şubelerinde kadının da oyuna katılması söz konusudur.
Her ne kadar dışa açık büyüme sonrasında Türkiye, yıllar içinde kadın katılımını, göreceli olarak tırmandırsa bile, gelinen nokta asla yeterli olmamaktadır.
Eskimiş feminist bakışla " erkek egemen toplum " söylemine sığınmak yerine, kadının tam ve eşit katılımının enstrümanları üzerine kafa yormak, bana göre daha verimli bir yol olacak.
Böylesi bir " tam ve eşit " katılım, toplumda oluşacak " kabul " enerjisi kadar, bu düşünceyi hayatla ilişkilendirecek alanların varlığına bağlıdır.
Kadının siyasete katılımı noktasında son gelişmeler, umut verici nitelikte... Gerçi her yıl bu alandaki kadın kotası yükseliyor. Mesela bu seçimlerde AK Parti, ülke genelinde mahalli idareler il genel meclisi ve belediye meclis üyeliklerinde bin kadın aday gösterdi. Bu adım, belki de bir sonraki seçimlerde diğer partilerin de " kadın kotası "nı yukarı çekme konusunda örnek oluşturacak. Üstelik AK Parti'nin bu 1000 kadın adayın en az 700'ünü seçtirme gayreti, kadının " tam ve eşit katılımı " yolunda önemli bir adım.
Kadının siyasete katılımı, yalnızca bir kota sorunu veya pozitif ayrımcılık öyküsü değildir.
Kadının siyasete katılımı, siyaseti yumuşatıyor, olumlu yönde dönüştürüyor, eğitiyor ve bir üst kaliteye tırmandırıyor.
Ekonomi cephesinde durum, siyaset alanından biraz daha farklıdır. Kadın pek çok alanda ekonominin içindedir. Bu yalnızca kadına yönelik meslekler değil fakat aynı zamanda girişimciliğinden kariyer basamaklarına kadar her alanda yaşanmaktadır.
Fakat sorun şudur ki bu katılımın henüz " tam ve eşit " olduğunu söylemek için daha birkaç on yıl beklemek gerekecektir.
Çünkü hâlâ çok büyük bir kapasite, üretim ve ekonomi dışında kalmaktadır.
Aslında bu biraz da zihniyete dairdir.
Bakan Nimet Çubukçu'nun verdiği örnek, çarpıcıdır: " Dünyada mülteci nüfusunun yüzde 85'i kadın ve çocuk. Dünyada gayrimenkullerin yüzde 98'i erkeklerin üzerine kayıtlı. Kadınlar savaşlardan, afetlerden tüm felaketlerden paylarını son derece yüksek oranda alırken, refahtan, toplumun gelişmesinden çok iyi oranlarda faydalanamıyor."
Kentlerin değişen dokusu da kadınların ekonomiye katılımında yeni bir boyut aralıyor bize. Ülkenin dörtte üçü kente taşınınca, kırsalda tarım işçisi olan kadın, kentin yeni işsizi oluveriyor.
Kadınlara fırsat eşitliği sağlanması serüvenine bakıyoruz. Bu alandaki son gelişme, " Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu " kurulmasıyla bir yerlere varabilir.
Fakat asıl değişmesi gereken, ekonominin dinamizminde kadının gücüne dair bakışımızdır.
Her ne kadar krizler ve giderek artan rekabet, " kadın olmadan asla " gerçeğine yaklaştırsa da bizlerin bu alanda anlayış değişikliğine ihtiyacımız olduğu bir gerçek. Başka gerçeklerimiz de var.
4.5 milyon okumaz yazmaz kadın.
1 milyon ilköğretimi dahi tamamlamayan kızımız.
Kayıt dışı kadınlarını ancak nikâhın ortaya çıkarabildiği kültürel dokuda, 30 yaşında nine olan, dayak ve kuma kaderine razı, küçük, kavruk kadınlar...
Şükür ki " AnaKız Okuldayız " örneği kampanyalar ile eğitimden başlayarak kadına yönelik pozitif ayrımcılığa başlayabildik.
Kadın istihdamı noktasında öneri; tüm işlerde " yarı yarıya " dengesini sağlayıcı düzenlemeler ve bakış açısı oluşturmak.
AB, ILO gibi uluslararası kurumların verilerine baktığımızda, kadının sosyal dışlanması ve kadın istihdamındaki ayrımcılık, tüm dünyanın sorunu.
Ülkeler arasında değişen sadece ayrımın kriterleri.
Ancak kapısında bekletildiğimiz AB ve diğer Batılı ülkelerin bu alanda hayli mesafe aldığı da bir gerçek.
Kadını istihdamda geri bıraktıran, yasalarımız mı?
Aksine, yasalarda bu konuda hiçbir sorun yok. Sorun, uygulama aşamasında meydana geliyor; " çok boyutlu yoksulluk, özellikle kırsal kesimde, eğitimden ve istihdamdan yeterli pay alamayan kadının belini büküyor. "
Akla yakın gelenleri sayalım:
Kadın istihdamı sorununu çözmede samimi olmak.
Genç nüfus söylemini bırakıp kızlarımız dahil gençlere etkin eğitim imkânı sunmak.
Kadınlara pozitif ayrımcılığı özendirmek. Öğrenimin ötesine geçerek beceri kazandırmaya odaklanmak.
Belki de en önemlisi, çağdışı ve ikiyüzlü olmamak.