Ekim ve kasım enflasyon verilerinin piyasa beklentilerinin altında gelmesi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) faizi indirmesi için alan açmıştı. TCMB yılın son toplantısında bu alanı değerlendirdi. Politika faizi yüzde 39.5'ten yüzde 38'e indirildi. Piyasadaki genel beklenti de bu yöndeydi. Yine de bir grup iktisatçı, enflasyon hedefinden uzak olunduğunu gerekçe göstererek faizin sabit tutulması gerektiğini ileri sürdüler. Bu görüşe katılmıyorum. Sıkı para politikasının tüketim kanalı üzerinden enflasyona nüfuz etme gücünün sınırlarına ulaşıldı. Enflasyon hedefinin tutturulamaması, politika faizinin yetersizliğinden kaynaklanmıyor. Arz-tedarik kanalları üzerinde yapısal iyileştirmeler yapmadan ve fiyatlama davranışlarını normalleştirmeden enflasyon hedefini tutturamayız.

Ayağı kırılan bir hasta kalsiyum ve kolajen takviyesi almıyorsa, koltuk değneklerini kullanmıyorsa, günün 12 saati ayakta duruyorsa ve sigara tüketimini artırdıysa, kemiğin kaynaması için çözümü kullanılan alçıyı kalınlaştırmakta aramak faydasızdır. Evet, alçıyı planlanandan daha uzun süre tutabilirsiniz. Ancak alçıya ek katlar eklemek sonucu değiştirmez. Kırığın düzgün tedavisi için alçı gereklidir, fakat tek başına yeterli değildir.
Enflasyon-faiz denklemi için de aynı mantık geçerli. Gerçekleşen ve beklenen enflasyonun düştüğü dönemde politika faizini sabit tutmak, reel faizin üzerine ek kat çıkmak anlamına gelir. Fahiş reel faiz bir noktadan sonra üretimi vurur; dezenflasyona zarar verebilir. Politika faizinin etki gücünün zayıfladığı noktada daha yüksek reel faiz vererek enflasyon hedefini tutturamazsınız. Dezenflasyonun hızıyla uyumlu olarak faizi indirmek, sıkı para politikasına halel getirmez. TCMB'nin para politikasının diğer enstrümanlarında atması gereken adımları ve yönetişim alanındaki gelişime açık alanları tartışmak yerine konuyu sürekli faize indirgemek anlamsız. Ezbere kaçmamak lazım.

FED'DEN YILIN ÜÇÜNCÜ FAİZ İNDİRİMİ
Bu hafta Fed'in de faiz kararı vardı. Fed, faizi 25 baz puan indirerek yüzde 3.5-3.75 bandına çekti. Bu, 2025'in üçüncü faiz indirimi oldu. Ancak bu son karar, Fed kurmaylarının son yıllarda aldığı en zor kararlardan biri olmuş. 2019'dan bu yana ilk defa üç kurul üyesi politika kararına karşı oy kullandı. Fed'in iki temel hedefi olması, bu gibi dönemlerde karar almayı zorlaştırıyor. Mevcut enflasyon seviyesi hedefin üstünde kalırken, diğer hedef olan maksimum istihdam da tehlikede. İstihdam piyasası zayıflıyor. Haziran ayından bu yana işsizlik oranı yükselişe geçti. Yeni iş ilanlarının sayısı geriliyor. Bu koşullarda Fed kurmaylarının çoğunluğu, istihdam piyasasını önceleyerek faizi indirmeyi tercih etti.
Fed Başkanı Jerome Powell'ın görev süresi gelecek mayıs ayında sona erecek. Yeni başkanın ismi henüz belli değil. Ama Donald Trump'ın görüşlerine yakın bir isimin gelmesi kesin gibi. Gelecek yılın ikinci yarısından itibaren Fed kararlarında ayrışmalar daha da derinleşebilir. Üç Fed üyesi 2026'da faiz artışı öngörürken, bir üye faizin 1.5 puan düşebileceğini tahmin ediyor. Bu farklılık bile gelecek yıl para politikasında görüş ayrılıklarının derinleşeceğinin işareti.
KÜRESEL EŞİTSİZLİK
Doğrusunu söylemek gerekirse faizleri bu kadar konuşmayı sevmiyorum. Evet, finansman maliyetleri önemli. Ama ekonomiyi sadece faize indirgemek, büyüme ve kalkınmaya dair birçok kritik meselenin ıskalanmasına neden oluyor. Tıpkı eşitsizlik gibi. Bu hafta yayımlanan Dünya Eşitsizlik Raporu'nun güncel versiyonu, küresel eşitsizliğin ulaştığı ürkütücü seviyeleri bir kez daha gözler önüne serdi. Dünyanın en zengin milyonda birlik kesimi (yaklaşık 5.600 yetişkin) küresel servetin yüzde 3'ünü elinde tutuyor. Bu gruptaki bireylerin ortalama serveti yaklaşık 5 milyar dolar seviyesinde. Öte yandan dünya yetişkin nüfusunun yarısına denk gelen 2.8 milyar insan toplamda daha az servete sahip. Toplumun yoksul yüzde 50'sini oluşturan bu kesimdeki bir bireyin ortalama serveti 6.500 euro. Aralarında Elon Musk gibi dünyanın ultra zengin 56 kişisinin yer aldığı grubun kişi başına ortalama serveti (53 milyar euro) ise Sahra Altı Afrika ülkelerinin yüzde 75'inin milli gelirinden daha yüksek. Vergi adaleti, eğitim politikaları, ücretler, emek piyasası kurumları, teknolojik gelişimin yönü, altyapı yatırımları ve uluslararası ticaret sistemi gibi yeterince tartışmadığımız alanlarda kapsayıcı politikalar üretilmediği sürece dünya ne bereket ne de huzur bulur.