Bilim adamları başka gezegenler hakkında araştırma yaparken ilk neyi araştırıyorlar? Su!
Çünkü nerede su varsa orada hayat vardır. Su prensibi çok basit fakat çok derindir. Hücreler su ile dolu olmadığında bozulur ve çalışması gereken seviyede çalışmazlar. Bu da doku hasarları yaşlanmaya yol açar. Hücrelerin bu bozulmaları onun ölümü ile de sonuçlanırken, onların ölümünden önce de hastalıklar, ağrı ve kırışıklıklar gibi yaşlanma belirtileri, yorgunluk ve zihinsel berraklık kaybı başlar. Diğer taraftan, bildiğiniz gibi yaş itibariyle doğal olarak su kaybederiz ve bu da vücudumuzu iyileştirmeyi, bakteri ya da patojenlere karşı savaşmayı, hormonal dengeyi kontrol altında tutmayı zorlaştırır. Ama burayı kaçırmayın; iyi olmak için midenizi sadece su ile doldurmanız yeterli değil. Şu üç adıma da dikkat etmeniz gerekir:
Suyunu ye!
Cildini besle!
Uykunu al!
BESİNLERDEN ALIN
Çoğu insan sağlığı ve su kaybını önlemek için günde sekiz, dokuz, 10 ya da daha fazla bardak su içmeleri gerektiğine inanır. Su prensibi, sadece su içmek demek değildir. Su prensibi; esasında hücre ve bağ dokulara su alma, suyu orada tutma ve hücrelerin tam kapasite çalışmasını sağlama hakkındadır.
Eğer biz hücre zarımızı güçlendirmek ve serbest radikallerin neden olduğu hasarı minimuma indirmek istiyorsak vücudun ihtiyacı olan suyu besinlerden almalıyız. Aslında biz gün içinde galonla su içebiliriz. Eğer içtiğimiz suyu hücrelerimizde tutamıyorsak, gün boyu tuvalete bağlı kalırız. Bu da içtiğimiz suyun hücreleri ve vücudu beslemesini es geçer. Bu durum hücre zarının hasar görmesine neden olur, bu tıpkı delik çanta içinde bozuk para biriktirmeye benzer. Vücuda alınan suyun bu şekilde atık suya dönüşmesi bacak, ayak bilekleri ve gözlerde şişlik ve şişkinliğe neden olur.
'8 BARDAK SU İÇİN ' YALANI
Günde sekiz-dokuz bardak su içilmesi gerektiği kuralını sahte bulan tek kişi değilim. 2008'den önce Indiana Üniversitesi Tıp Bölümü, hekimler ve halk tarafından ortak olarak benimsenen ama bilimsel olarak tamamen yanlış olan yaygın tıbbi inanışların listesini açıkladı. Bu listedeki bir numaralı mit medyada ve doktorlar tarafından ısrarla tekrarlananı: İnsanlar günde en az sekiz bardak su içmelidir!
Bu çalışmanın yazarları, Dr. Rachel C. Vreeman ve Dr. Aaron E. Carroll bu tavsiyelerle ilgili hiçbir bilimsel veri bulamamıştır. Onların bu konuyla ilgili buldukları tek şey birkaç popüler basın organındaki -şüphesiz sizin de duyduğunuz- asılsız tavsiyelerdir.
Peki bunun suçlusu kim? Öyle görünüyor ki, 1945 yılında Amerikan Ulusal Araştırma Konseyi'nin bir bölümü olan Ulusal Bilimler Akademisi'nde 'uygun ödenek' notu ile yazılan bir makalede, yetişkinlerin her gün 2.5 litre su içmeleri söyleniyor. Yapılan kesin açıklama şöyle (buraya dikkat!): Bir yetişkinin ihtiyacı olan su her durumda günlük 2.5 litredir. Çeşitli insanlar içinse uygun olan miktar her yemek kalorisi için 1 mililitre sudur.
Eğer açıklamanın son partını görmezden gelirseniz her gün 2.5 litre su içmeniz gerektiği izlenimine kapılabilirsiniz. Ama öyle değil! Bol miktarda su içmeden günde 2.5 litre su almak kolaydır. Meyve ve sebzeler en yayın su kaynağıdır.
Bu, yüksek kaliteli su kaynağının manavda ya da pazardaki taze ürünler olduğu anlamına gelir. Benim Kapsayıcı Sağlık Merkezi'mdeki mantra 'suyunuzu yiyin, içmeyin' der. Fiilen her yiyecek, içerisinde biraz su bulundurur. Fakat doğa ananın bize bahşettiği doğal yiyecekler yüksek kalitede ve bol su içerir. İçeriği yüzde 85-98 oranında sudan oluşan renkli meyveler ve sebzeler, sularının içinde konsantre besinler barındırırlar. Bu da hücrelerinizin ihtiyacı olan suyun en iyi şeklidir. Çünkü vücut sisteminiz uzun süre onu hücrelerde tutar ve bu da hücrelerin suyu kullanabilmesini sağlar. Örneğin; karpuz yüzde 97, salatalık yüzde 97, domates ve kabak yüzde 95, patlıcan yüzde 92, havuç yüzde 88, şeftali yüzde 87 oranında su içerir. Kepekli bir dilim ekmeğin üçte biri sudur. Kavrulmuş tavuk göğsünün yüzde 65'i, ızgara somonun yüzde 62'si, rokfor ve çedar gibi peynirlerin yaklaşık yüzde 40'ı sudur.
Peki, neden yeterince meyve ve sebze tüketmiyoruz? Bu yaşam tarzıyla alakalı bir soru. Bir taraftan işlenmiş gıdaların ve onların kolaylığının bombardımanı altındayız, diğer taraftan da kilo aldırdığı, şeker depoladığı ve karbonhidrat deposu olduğu için meyve-sebzelerin kötü olduğuna dair bir algı mevcut. Aksine, meyve ve sebzeler hücresel sağlığı destekleyen besinleri ve bunun hücreye ulaşmasını sağlayan suyu içerir.
İÇERDİĞİ SU ORANINA BAKIN
Siz hiç diyeti doğal sebze ve meyvelerden oluşan bir obez gördünüz mü? Kabak ve patates gibi sebzelerde bulunan kompleks karbonhidratlar aslında beyni ve kasları beslerken, metabolizma için yakıt görevi görürler. Biz genellikle yiyeceklerin yağ ve kalori değerlerini düşünme eğilimindeyiz. Ama ben bir yiyecek hakkında iyi ya da kötü diye karar vermeden önce içeriğindeki su oranını göz önünde bulundurmayı denemenizi istiyorum. Bu açıdan bakabilirseniz domates gözünüze bir kurabiye, cips, hamur işi gibi görünür. Yüksek yağ ve şekerli bu yiyeceklerin su oranı düşüktür ve tabii ki dehidrasyona sebep olurlar. İçinde yüksek oranda su bulunduran yiyecekler tükettiğimizde vücudumuz çok kıymetli olan bu suyu tüketmez ve dışarı atmaya gerek duymaz. Yediğimiz bu su, hücrelerde depolanır ve onların optimal seviyede çalışmasını sağlar.
SU PRENSİBİ
Su prensibi, suyu hücre içerisine alarak orada tutmanızı ve böylece vücudunuzdaki trilyonlarca hücreden her birinin tam kapasite ile çalışmasını sağlamaktır.
Oksijen ve su, ihtiyacınız olan en önemli maddelerdendir ve yaşlanma ile ilgili bildiğimiz her şey bize, su kaybının yıllar süren hikayesinin fonksiyonlarda düşüşe neden olduğunu gösterir. Doğum anında vücut ağırlığımızın yüzde 75'ini su oluşturur, ancak zamanla hücrelerimiz su tutma kabiliyetini yitirir.
Vücut, ana organlarında bulunan suyu muhafaza edebilmek için bir savunma mekanizması geliştirir ancak ciltte su kaybı olduğunda, vücudun başka organlarında da su kesintiye uğrar.