Aynada gördüğünüz yaşlanma izleri, mikroskobik seviyede meydana gelen olayların bir yansımasıdır. Bu kavramı anlamak önemlidir; çünkü cildinizi yenilemek ve onarmak için yapacağınız her şey bu tabakalarda bulunan hücrelerde meydana gelir ve fark edilebilir bir hale gelmeleri en az beş hafta sürer. 20 ile 25 yaş arasında başlayan tipik değişikliklerden bazıları şunlardır:
Üretilen deri hücrelerinin her biri daha büyüktür, şekilleri düzensizdir ve daha yavaş gelişir.
Yüzeyde daha az ölü deri tabakası bulunur.
Kolajen ve elastini sararak birbirine yapışmalarını ve nemli kalmalarını sağlayan su tutucu moleküllerin sayısında azalma olur.
Cildin üst tabakasında bulunan ölü deri hücreleri ile gelişmekte olan hücreleri birbirine bağlayan su tutucu molekül sayısında azalma olur.
Her 10 yılda bir, pigment üreten hücreler yüzde 20 oranında seyrelir. Aynı zamanda küçük bölgelerde melanin üretimi artar, bu da yaşlılık lekelerine sebep olur.
Cildi korumaya yarayan bağışıklık hücreleri, erişkinlik ve yaşlılık arasında yarıya iner ve hatta güneşe maruz kalan ciltlerde bu sayıda daha da fazla azalma olur.
Kolajen ve elastin üretiminden sorumlu fibroblast adı verilen hücreler pasifleşmeye başlar.
Cilde sağlamlık veren kolajen lifleri kalınlaşır, kırılganlaşır ve sayılarında yılda yüzde 1 oranında azalma gözlenir.
Cilde esneklik veren elastin lifleri sıkılığını kaybeder ve kolayca kopar. Ayrıca sayılarında da azalma meydana gelir.
Kolajen ve elastin liflerini bir arada tutan zemin maddesi incelir.
Besin taşıyan hücresel atıkların vücuttan atılmasını sağlayan damarlar küçülür. Geriye kalanlar genişlese de, duvarları kalınlaşır. Bükülme ve kopmaya yatkın hale gelir.
YÜZDE 30 DAHA AZ HÜCREYE SAHİP OLURUZ
Neredeyse yarım asırlık araştırmalara konu olan yaşlanma ile ilgili gizemlerin çözülmekte olduğu bir dönemde yaşadığınız için şanslısınız. Mesela, artık vücudunuzun her bir hücresinin işleyişinde belirli adımların atıldığını biliyoruz. Evrimsel bir bakış açısıyla vücudumuz, üretken dönemleri geçtikten sonra kendi kendini yok etmeye programlanmış gibidir. 25 yaşına geldiğimizde, doğduğumuz güne oranla yüzde 30 daha az hücreye sahip olarak yolumuza devam ederiz. Evrimsel bakış açısına göre dünyada bulunma amacımız, çoğalma ve çocuklarımıza bakarak büyümelerini sağlamak ve böylece daha çok üremeyi garantileyerek genetik mirasımızı oluşturmaktır. Evrim düşüncesine göre kendimize en iyi şekilde bakmamız, ergenliğin sonu ile 20'li yaşların ortasında yani üretken yaşlarımızdayken karşı cinsi etkilemek için iyi görünmemiz gerekir. Üreme kabiliyetimiz zirveye ulaştığında yaşlanmaya başlarız. Yaşlanmanın sebepleri ile ilgili ortaya atılan yaklaşık 300 teoriden en az bir düzinesi, hücrelerin ölme sebeplerini de açıklamaktadır. En kabul edilebilir olan teoriye göre; hücreler birikmiş hasarlardan dolayı üreme yeteneklerini kaybeder. Bu hasar, birçok kuvvet tarafından meydana getirilir, ancak serbest radikal adı verilen yıkıcı moleküller listenin başında yer almaktadır. Önde gelen diğer bir teoriye göre hücreler kendi atıklarını öğütmek konusunda daha az becerikli hale gelir ve atık parçaları ile hücresel artıklar işleri zorlaştırır. Birikimle meydana gelen bu tortuya lipofuscin adı verilir.
CİLT HER KATMANDAN SU KAYBEDER
En yeni teoriye göre; bir hücrenin 46 kromozomunun uçları, hücre bölünüp kromozomların çoğaldığı her seferde kısalır. Sonuçta kısa kromozomların sabit kalamama ve kırılma olasılıkları vardır. Bazı bilim adamlarının inancına göre, kromozom uçlarında bulunan telomerler hücre bölünmesinin kaydını tutan saatler gibidir. Ve Hayflick'in keşfettiği üzere; hücre bölünme sayısı sınırlıdır. Büyük ihtimalle bu üç teori- ve hatta daha fazlasıdoğrudur. Ancak üçünün de net etkisi su kaybıdır. Su, hücrelerin içerisinde kaybedilir. Su, kolajen ve elastin fabrikalarının devamlılığını sağlayan materyalde de kaybedilir. Su, cildin her katmanında kaybedilir. Özellikle serbest radikaller çok önemlidir. Aslında serbest radikaller insan vücudunda meydana gelen her yıkımda devreye girer ve ciltte de çeşitli yapılara direkt olarak zarar verir.
NEMLENDİRİCİLER BAĞ DOKUYU KORUYABİLİR
Dahili uygulanan bir programın, ciltteki su kaybına sebep olan faktörleri tümüyle ortadan kaldıracağına inanıyorum. Hücre zarına zarar vererek suyun dışarı sızmasına olanak tanıyan serbest radikaller etkisiz hale getirilebilir. Enflamasyon ile ortaya çıkan serbest radikal oluşumu, anti-enflamatuar maddelerle giderilebilir. Nemlendiriciler ise hücre zarı ve bağ dokuyu korumanın yanı sıra su tutucu ve su çekici moleküller ile cildi besleyebilir. Ve besleyiciler de su kaybını önlemede yardımcı olabilir.
SİGARA CİLDİ DAHA GRİ RENKTE OLUR
Çalışmalar göstermektedir ki, düzenli sigara içen kimselerin kırışık bir cilde sahip olma olasılıkları, sigara içmeyenlerin beş katı daha fazladır. Bunun sebeplerinden biri, kötü şöhrete sahip olan kolajen yıkıcı enzimlerdir. Dumana doyurulmuş tuzlu su dolu bir test tüpüne konulan deri hücreleri normalden çok daha fazla enzim salgılamış ve fibroblastlar da yeni kolajen üretiminde yüzde 40 daha yavaş reaksiyon göstermiştir. 'Sigara cildi' olarak adlandırdığımız cilt; solgun, kalın ve yanaklarda gözle görülür kırışıklıklar ve lekelerle dolu grimsi bir görünüme sahiptir. Bunun sebeplerinden biri, nikotinin damarların büzüşmesine sebep olması ve kanın cilde daha az oksijen taşımasıdır. Sigara içmek ayrıca elastin üretimini yüzde 100 artırır, ancak yeni oluşan elastinler normalden daha kalındır.