Bürokrasi konusuna bir girdik, pir girdik… Belli ki mesele, birden fazla yazıyı hak ediyor. Hele ki Ankara'da iseniz… Bürokrasiyi yakından gözlemleme fırsatınız varsa… Buna bir de yılların birikimini ekleyince, söyleyecek epeyce sözünüz oluyor.
Türkiye'nin bürokrasi ile mücadelesi yılların sorunu. Hemen her hükümet döneminde bürokrasiyi azaltma, devleti etkin işletme, devlet-vatandaş ilişkilerinde ihtilafları en aza indirme gayretleri oldu. Peki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı, AK Parti Hükümetlerini ayıran özelliği ne idi? Hem bürokratik vesayetle mücadele hem de aynı anda bürokratik oligarşiyi geriletme iddiası. Her iki alanda mesafe kat edildiği bir gerçek ise de halktan gelen yakınmaların yoğunluğu, ikinci kademe reformların zaruretini belirgin şekilde teyit ediyor.
***
Devletin konuşma dili, "yazıdır!" Bu nedenle hangi kurumda olursa olsun, mutlaka "yazı" aranır. Kurumsal hafıza ve arşiv için, uygulamada tutarlık adına yazılı iletişim devletin doğal gerekliliğidir. Ama bir şartla… İki kurum arasında, iki yöneticinin birkaç dakikalık konuşması ile çözülebilecek bir problemin, "aylar süren yazışmaya" dönüşmemesi kaydıyla.***
Dediğim gibi… Bürokratik mekanizmada çarkların siyasete göre döndüğü sanılsa da siyasi irade güçlü ve gündemine hâkim değilse bürokrasi, çarkı bildiği gibi döndürür. Bunun, o ya da bu partisi yoktur. Bürokratik direnci, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne bağlamak ise abesle iştigaldir. Bir başka deyişle, bürokratik zinciri kırmak, seri, doğru ve mutlak sonuç üreten kararlar almak için getirilen bu sistemde bile bürokrasiden yakınmalar varsa, düşünülmesi gereken husus, "sistemik reformun!" aciliyetidir. Yani… Doğrudan Cumhurbaşkanı tarağından atanan ve çalışma dönemi, Cumhurbaşkanının ile görev süresi ile sınırlandırılan bürokratların tamamı, ortak hedef ve ideal doğrultusunda çalışan, yasaların çizdiği çerçevede karar alan, yorum gerektiren anlarda ise vatandaştan yana tavır takınan uyumlu bir takım olmak durumundadır