Dünyaya sadece ABD'nin veya AB'nin penceresinden bakanların anlayabileceği ya da anlamak isteyeceği bir frekansta değiliz. Elbette bu iki merkeze sırtını dönen bir arayıştan bahsediyor değiliz. Batı bloku, bugünkü yönetimlerin ikiyüzlülüğüne, Müslüman ve yabancı düşmanlığını açık/örtülü biçimde himaye eden karaktersizliğine rağmen, evrensel değerler bakımından hâlâ temel ölçüyü bünyesinde taşıyor. Lâkin küresel sistemin giderek kaotik hâl aldığı günümüz şartlarında Türkiye'nin, "bölgesel güç" kimliği ile ve mutlak milli çıkarlarını önceleyen doğrultu takip etmesi gerekiyor. Hatta bu ilkesel pozisyonun, alternatif politik merkezler ve stratejik örgütlenmelerle dirsek temasını ilerletmesi ise bir ihtiyaçtan öte zorunluluk taşıyor.
Elbette, esnek ve çok kutuplu küresel politik ortamı öngörerek, diplomasi yürütmenin güçlükleri ve maliyeti de söz konusu olabiliyor. Bu tür iniş-çıkışların eleştirilmesi veya sorgulanması ise ana istikametin yanlış olduğu anlamına gelmiyor.
Türkiye, bölgesinde "oyun kuran", bekasına karşı kurgularda ise "oyunbozan" bir güç olduğunu taraflı tarafsız tüm ülkelere kabul ettirmiş durumda. Balkanlardan Kafkaslara, Kuzey Afrika'dan Körfez'e kadar uzanan sahada genel olarak Ortadoğu'da dikkate alınan, fikirlerine başvurulan, yardım istenen bir ülke Türkiye.
***
Son olarak… ABD, Rusya, Almanya, Polonya, Slovenya, Norveç, Belarus ekseninde yakın tarihin gördüğü en sansasyonel mahkûm/ tutuklu takasını gerçekleştiren Türk istihbaratı, "markalaşan özellikleriyle" benzeri pek çok esir değişimine ev sahipliği yapmaya en kuvvetli aday olarak da ön plana çıkıyor. Tüm dünyanın gıpta ettiği bu büyük uluslararası değişim süreci ABD merkezli, Siyonist sermaye destekli TV kuruluşlarında Ankara boyutunda maalesef teğet geçiliyor. Yani, İsrail lobisinin her türlü uzantısı, takasın Esenboğa'da tamamlandığını söylemeden haberini yapmayı denese de reel politiğin gerçekliğin üstünü örtemiyor.***
Bu vesile ile…