Türkiye'nin son dönemdeki kurumsallaşma adımları içinde Milli İstihbarat Akademisi (MİA) dikkate değer bir yer tutuyor. Akademinin, 11 Ocak 2024'te yayınlanan ilk raporu "Batılı Ülkelerdeki Aşırı Sağ Hareketler- 2023" üzerineydi. Son Avrupa Parlamentosu seçimleri, bu başlığın ne kadar doğru olduğunu gözler önüne serdi.
Akademinin 17 Mayıs 2024 tarihli "Terörizmle Mücadele ve Türkiye: DEAŞ/Horasan Yapılanması Raporu" ise bu yazıda değineceğim kritik bir konunun özünü teşkil ediyor!
Rapor, DEAȘ'ın Horasan yapılanmasının Orta Asya ve Afrika üzerinden yeni bir radikalleşme ve terör dalgası yaratma stratejisini analiz ediyordu...
Şimdi, bu giriş bilgileri üzerinden yakın tarihteki olaylar dizisini, Türkiye'nin özgün konumunu ve istihbarat diplomasisinin değerini yorumlayalım...
*5 Ocak 2024... İran'ın Kirman kentinde eski Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı General Kasım Süleymani'nin kabrinin bulunduğu mezarlık yakınında gerçekleşen iki ayrı patlamada 84 kişi yaşamını yitirdi, 280 civarında kişi yaralandı.
*28 Ocak 2024... İstanbul, Sarıyer'de Santa Maria Kilisesi'nde düzenlenen silahlı saldırı bir kişinin ölümüyle sonuçlandı.
*22 Mart 2024... Moskova yakınlarında "Crocus City Hall" adlı konser salonuna terör saldırısı düzenlendi. 143 kişi öldü, 360 kişi yaralandı...
Gelelim, meselenin hassas yönlerine...
Batının önde gelen ülkelerine ve Batı değerler sistemine karşı olduğu savunulan bir terör örgütünün (DEAŞ) farklı sebepler de olsa son dönemde Batıyla sorunu olan ülkelere saldırması çok tuhaf değil mi?!
Hatırlatmak gerekirse...
DEAŞ, Suriye ve Irak'ta ciddi zemin kaybedince, örgütün bir kolu Afganistan ve Tacikistan'a, bir kolu da Afrika'ya kaydı. DEAŞ Horasan Örgütü özellikle Tacikleri kullanıyor ve lideri de bir Afgan Tacik.
Türk istihbaratının, Santa Maria Kilisesi terör eylemi üzerine teyakkuza geçmesi, pek çok kanlı saldırının da önlenmesini sağladı. Öyle ki Crocus hadisesini müteakiben Rusya ile hızlı bir temas kurulması, DEAŞ HORASAN'ın kalabalık bir alışveriş merkezine planlandığı ikinci saldırıyı engelledi. Oysa Rus basını, teröristlerden bazılarının bir süre İstanbul'da kaldığını yazmış, adeta burada radikalleştiklerini ima etmişti. Gel gör ki... Teröristler, yıllardır Rusya'ya çalışıyordu!
Daha vahimi Crocus saldırısını bahane ederek Rusların, "Eylemin bir ayağı da İblib'de" diyerek vurmak istemesi oldu. Türkiye, terörist saldırının İdlib'teki gruplarla ilgisi olmadığını ispat etmekle kalmadı, Rusların dahi tam bilemediği ve yeterince hesaba katmadığı DEAŞ Horasan Grubu'nun örgütlenme biçimini tüm çıplaklığı ile ortaya koydu.
Ve nihayet...
Radikalleşme tezi! Radikalleşmenin sanki sadece İslam ülkelerinde olduğu iddiası. Tabii ki bu bir algı çarpıtması... Bugün İsrail radikalliği Gazze'de soykırım yapıyor. Hindistan'da ise Müslümanlara karşı radikalizm var. Myanmar'da, sözde dinginlik iddiasındaki insanlar, Budistler, yine Müslümanları öldürüyor. Avrupa'da aşırı sağın yükselişinin sonuçları zaten biliniyor.
Unutmadan...
Suriye'de kamplarda izole edilen DEAŞ'lıarın yarısı Avrupa kökenli. Ve Batılılar, bizzat Avrupa radikalleşmiş vatandaşlarını geri almaya yanaşmıyor.
Özetle...
Tehdit içinde tehdit!
At izinin it izine karıştığı dünyadayız!
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Okan Müderrisoğlu | Suriye-İdlib... Türk-Rus ilişkilerinin direkten döndüğü an