Son dönemde sıkça soruluyor. "Seçmen davranışlarında neden köklü değişim olmuyor?" diye. Bu soruya, bir başka soruyla cevap vermek mümkün... 14-28 Mayıs seçimlerinden bu yana seçmenin tercihlerini etkileyecek ne tür yapısal değişiklikler oldu? Görünüşte, CHP'de "genel başkan değişti" ama "siyasal genetik kodlarında stratejik dönüşüm" yaşanmadı. Peki, bugün olup bitenleri nasıl yorumlayabiliriz? Tabii ki zaman kazandırıcı, algı yönlendirici "taktik hamleler" olarak...
CHP ile başladık, öyle devam edelim. Tarihi değeri olan bir partiye, dönemsel kurultayla genel başkan seçilmek elbette mühim hadisedir. Lakin liderlik bambaşka özellikler gerektirir ve öyle birkaç ayda şekillenmez. Hem kitleleri peşinden sürüklemeyi hem de aynı anda tabanda zihniyet devrimi yapmayı gerektirir. Bunun için sert sınamalardan geçmek, kriz yönetmek ve kendini ispatlamak zaruridir. Bu yönüyle bakıldığında CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e siyaseten açılan kredinin süresi ve teminatı sorunlu gözükmektedir. Neden? Çünkü Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na karşı da üstünlük kurmak mecburiyetindedir+ de ondan. Yaklaşan yerel seçimler nedeniyle böylesine büyük meydan okuma söz konusu olabilir mi? Elbette hayır. Şartların gereği Özel'e, siyasal oportünizmin kuralları ile oynamaktan başka çare kalmamıştır. Yani... İmamoğlu ile karşı karşıya gelmemek, gücü paylaşmak, görev ve rol dağılımı yapmak gibi bir tablo ortaya çıkmıştır.
Özgür Bey, sol politik söylemle sağ seçmeni etkileme, Kürt kökenli seçmeni yedekleme esasına dayalı, hayli karmaşık bir işe soyunmuştur. Ekrem Bey ise liberalleri, geleneksel sağ seçmeni, hatta muhafazakar kesimin kanaat önderlerini etkileme fonksiyonunu üstlenmiştir.
İmamoğlu, İstanbul Belediye Başkanlığı'nı garantileme ve 2028 yılına ilişkin siyasi kariyer planlamasını netleştirme önceliği ile hareket ederken, Özgür Özel'e de "Ankara sınırları ile daraltılmış genel başkanlığını" geniş alana açıp kalıcı hale getirme gayreti düşmüştür. Ve bunun için bir dizi seçimin geçmesini beklemesi, başarısızlığı çevresine fatura edip olası başarıdan aslan payını kapmak üzere fırsat kollaması kaçınılmaz olmuştur.
İttifak veya işbirliği... Adına ne denilerse denilsin... HEDEP ile siyasal flörtü sürdüren Özgür Bey'in, kritik kavşakta bu yakınlaşmayı izah etmesi hiç de kolay olmayacaktır. Şimdilik, kayyum belediyelerini diline dolayan Özel'in, "yerel özerkliğe kadar giden" hesapları ödemesi neredeyse imkânsız durmaktadır. Kaldı ki İYİ Parti de CHP kanalıyla HEDEP ile aynı kareye girmek istememekte, bu siyasi enfeksiyonun ağır sonuçları olacağını öngörmektedir.
Özetle, CHP cephesinde dün ile bugün arasında sanıldığı gibi büyük bir fark yoktur. Halihazırda Ekrem İmamoğlu ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş, kendi göbeğini kendisi kesmeye çalışmakta, şahsi gelecekleri için ittifak/işbirliği arayışlarını bizzat yürütmektedir.
İYİ Parti için söylenecek fazla söz kalmamıştır. CHP'ye payanda olmayı reddetmiştir. Artık bir varoluş mücadelesi vermektedir. Ahlaki, mali, siyasi sorunlar nedeniyle hem imajı sarsılmış hem de umut olma kapasitesi ağır yara almıştır. Bu, öyle 3 ayda toparlanacak bir mesele de değildir. İP için MHP'ye, daha açıkçası eve dönüş kapısı açıktır. İlkesel gerekçelerle ayrılan Yavuz Ağıralioğlu'nun siyasal oluşumu da bir seçenektir.
HEDEP ise etnik siyaset, terör örgütü ile iltisak yanında, özel ajandası etrafında politik pazarlıklara açık durmaktadır. Onların planlaması, Türkiye'nin ana istikameti ile örtüşmemektedir. Tamamıyla bir "al-ver sürecinin parçası" olarak konuşlanmaktadır. Saadet, Gelecek ve DEVA partilerinden de söz etmek isterdim. Ancak marjinal eşikte duran, sadece diğer partiler ihtiyaç duyduğunda devreye girebilen siyasal manivela olmanın ötesinde bir kimlik sergileyememektedirler.