Bundan 14 yıl öncesine gidiyoruz. Ocak ayının soğuğuna, gaddarların yaktığı ateşin sıcaklığı ekleniyor. Yine Gazze. Yine İsrail'in "ölüm kusan savaş makinesi!" Adeta cehennemin kapıları açılmış gibi... Ve "İyi ki de Türkiye Cumhuriyeti var" dedirten bir ses. Aslında bir çığlık. Hatta insanlık onurunun nefesi...
Dünyanın farklı köşelerinden ama bilhassa Ortadoğu'nun önde gelen ülkelerinden lider eşleri, vicdani bir çağrı üzerine 2009'un ilk günlerinde İstanbul'daydılar. Bu, sadece Gazze için yapılan bir davetten ibaret de değildi. Tam manasıyla "insanlık reçetesi!" yazılan bir zirveydi. Üstelik üzerinde, "Çocukların ölümü masumiyetin ölümüdür. Masumiyetin ölümü insanlığın çöküşüdür!" yazan küresel bir mesajdı.
Neden?
Çünkü...
Okullara sığındılar orada öldürüldüler! Camilere sığındılar yine öldürüldüler! Hastanelere götürüldüler orada da ölüm saçan kanlı ellerden kurtulamadılar. Ve onlar için en sıcak, en güvenli yer annelerin kucağıydı ama kundaklarda dahi ölüm buldu onları!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi, 14 yıl öncesinden bugüne yaşanan vahşetin bir film şeridi misali gözlerimizin önünden geçmesine vesile oldu. 2009'daki sözlerine eklenen dünkü sosyal medya paylaşımı ise "Eğer dur denmezse" tarihin utanç sayfalarına yazılan aktörlerin tekerrür edeceğini acı acı anımsattı bizlere!
"İnsani Diplomasi" ile evrensel problemlerin çözümü için çabalamak, insanlığın ortak değerlerini yaşatmak için mücadele vermek... "Kadının Gücü" ile kendi toplumunun hassas sorunlarına eğilmek, çare bulacak mekanizmaları işletmek.
Ve bütün bunları... Siyaset ile devletin kesişim kümesinde, "yerini doğru tayin ederek" hayata geçirebilmek. Sanırım Hanımefendinin sırrı ve netice alma başarısı burada gizli...
***
FİDAN'DAN ADRESE TESLİM MESAJ!
Elbette, Gazze'deki trajedi, günahsız sivillerin katledilmesi yüreklerimizi parçalamaya devam ediyor. Dualarımız masumlarla ve onları hayata bağlamaya çalışan liderlikle...
Lakin...
Gündemin harareti içinde dikkatlerin odağından kaçmaması gereken milli bir hususa değinmek bizlerin boynunun borcu
Hafta başı bir bilgilendirme toplantısında dinleme ve soru sorma fırsatı bulduğumuz Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, bilhassa Suriye sahasında süren terörle mücadele operasyonları ve ABD'nin tutumuna ilişkin değerlendirmeleri hafızalardan silinmeyecek ağırlıktaydı.
Önce çok net bir cümle kurdu
"Bazı şeyler var ki kırmızı çizgimiz. Tereddütsüz hareket etmemiz ve kararlılığımızın bilinmesi gerekiyor!"
Suriye'nin kuzeyinde terör örgütü PKK/ YPG unsurlarına yönelik nokta operasyon için bulunan SİHA'mızın, güya tehdit (!) olarak algılandığı iddiasıyla ABD tarafından düşürülmesi, devlet aklının bir kenarına yazılmış durumda. Ayrıca... ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) Türkiye'yi hedef alan, sonradan sildiği X mesajı da kamu hafızasında kayıtlı. Ki o mesajı silmeselerdi, bölgede terör operasyonları yapan Türk ordusunun da eşdeğer mesaj yayınlaması sürpriz olmayacaktı!
Neticede, Amerikalılara söylenen şu:
"Suriye topraklarında sizinle bir sorunumuz yok. Ancak oralarda yuvalanan terör örgütünü hedef almaktan geri durmayacağız. NATO üyesi olarak, bizim yanımızda olmalısınız!"
Peki ya terör örgütü?
Bakan Fidan'ın anlatımına göre...
"Bölgede, örgütü ayakta tutan altyapıyı ve gelir getirici kaynaklarını imha etmekten çekinmiyoruz. Onlara destek verenler, onca para harcadıkları örgütün dört operasyonla darmadağın olmasının şaşkınlığı içerisindeler. Onların (PKK'nın) bir iğneyle patlayan balon, kâğıttan kaplan olduğu ortada. ABD çekildiği gün onlar orada barınamayacaklar!"
Unutmadan...
Operasyonlarla verilen mesaj adrese teslim nitelikte. Birileri (!) İstiklal Caddesi'nde taşeron kullanarak ekonomimize zarar vermeye kalkışırsa, çok ağır bedel ödeyeceğini bilecek. Nitekim Kızılay'daki terör eylemi sonrasında örgüt, kuzey Suriye'de yoğun hedef tahribatına maruz kaldı
Özetle...
Verdiğimiz mesaj yerini buldu!