Önceki akşam Birleşik Krallık Büyükelçiliği'nin bahçesinde düzenlenen resepsiyonda idik. Ev sahibi İngilizler olsa da Amerikalılarla birlikte organize ediyorlar. Adına, "Basın Kulübü" diyorlar. Tahmin ettiğiniz üzere Ankara'da yerleşik medya temsilcileri ile diplomasi muhabirlerinin davet edildiği geleneksel bir organizasyon bu. Bir tür "kamu diplomasisi" faaliyeti aslında. Benim tabirimle küresel nizamda "Beyin" (İngiltere) ile "Bedenin" (ABD) buluştuğu, yazıya kapalı ama yoruma açık bir ortamdı. Nitekim Birleşik Krallık Büyükelçisi Bayan Morris, rahattı. Türkiye ile İngiltere arasında artan ekonomik aktivite, savunma sanayiindeki işbirliği elbette pozitif ajandada yer tutuyordu. Buna karşın... Her fırsatta diplomasi geçmişi olmadığını belirten, Amerikan siyasetinden gelen Büyükelçi Flake ise biraz "mahçup" bir ifade ile sohbet ediyordu. Elbette, ABD savaş uçaklarınca düşürülen Türkiye'ye ait SİHA'nın sıcaklığı, serin Ankara akşamını fazlasıyla ısıtıyordu. Klişe terörle mücadele mesajı, değerli müttefikliğe vurgu vs. zaten Amerikalıların alışılmış duruşunun özeti. Lakin gözlemime göre ABD Büyükelçisi Flake, Türk-Amerikan ilişkilerinde onarımın gereğine samimi olarak inanıyor. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Biden'ın bir araya gelmesi için gayret gösteriyor.
Gelelim güvenlik riski üreten müttefikimiz (!) ABD'nin, Türk silahlı insansız hava aracını hedef almasına... Amerikalıların, DEAŞ'la mücadele adı altında, PKK/YPG ile iş tuttuğu, bunu taktik ilişki diye izah ettiği inandırıcılıktan uzak pozisyonu herkesin malûmu. Suriye'nin kuzeyini Rusya ile paylaşan ABD, Fırat Nehri'nin doğusunu ve Suriye'nin iç bölgelerindeki petrol sahalarını YPG terör örgütünü de kullanarak kontrol ediyor. Hatta petrol ticareti üzerinden YPG'nin finansmanına altyapı hazırlıyor.
Gerek kuzey Irak, gerekse kuzey Suriye'deki PKK/YPG unsurları ise Türkiye için meşru hedef. Öyle ki MİT ve TSK, bu iki bölgede nokta operasyonlarla teröristlerin elebaşlarını etkisiz hale getiriyor. Haliyle Türk SİHA'ları Irak ve Suriye hava sahasını sıkça kullanıyor. Hemen her seferinde Amerikalılar İHA ve SİHA'ların çekilmesini talep ediyor. Türkiye ise Amerikan varlığına tehdit yaratmayan terör operasyonu yapmasını gerekçe gösteriyor. Bir bakıma karşılıklı olarak "çekilin-çekilmem tansiyonu" hep yaşanıyor.
Peki bu kez durumu farklı kılan ne oldu?
Tabii ki Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan'ın, terör örgütüne kol kanat geren üçüncü ülkeleri PKK/YPG hedeflerinden uzak durmaya çağıran söylemi. Böylece, tekil operasyonların yanı sıra Türkiye'nin kitlesel YPG operasyonu başlattığını ilan etmesi Amerikalıları telaşlandırdı. Bir bakıma Türkiye'nin harekât sahasını kısıtlamaya dönük, kaba diplomasi kuralları işletildi.
Sonra...
İşte bundan sonrası onlar için de el artırmaya pek müsait durmuyor. Dün yapılan Dışişleri açıklamasında kayda geçirildiği üzere, bir SİHA'nın kaybedilmesi, devam etmekte olan operasyonun icrasını ve tespit edilen hedeflerin vurulmasını hiçbir şekilde etkilemeyecek! Terör örgütünün Suriye'de geliştirdiği tüm yetenek ve gelir kaynakları sistemli bir şekilde yok edilecek!
Ki Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in adrese teslim beyanları da aynı istikamette.
İlaveten...
İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un son paylaşımına yansıdığı şekliyle... "Müttefiklerimizin terörle mücadelesinin en iyi yolu Türkiye ile yakın koordinasyon ve işbirliğinden geçmektedir. Biz bu bölgede terörden çok acı çektik, çok şey öğrendik. Bu gruplara stratejik nedenlerle yardım ve yataklık etmek devasa bir ahmaklıktır!"
Unutmadan...
Bugünkü Kongre için ciddi mesai yapan, "değişim, yenilenme, gençleşme, tecrübe" dengesi içinde AK Parti'nin geleceğe yürüyüşünü teminat altına almak isteyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye'deki operasyon için SİHA hesabına girmeden, "kararlılıkla sürdürün" talimatını vermiş durumda.