Ekonomi, yerleşik kurallar üzerinden elbette belli sonuçlara varabileceğiniz bir ihtisas alanı. Ama... Her program mutlaka manada varsayımlar içerir ve tahminlere göre şekillenir. Oysa gerçek hayat, olayların akışı belli kalıplara sığdırılamayacağı gibi hesapları her durumda güncellemeyi gerektirir. Bu nedenle esas olan "ana doğrultudur!" Yoksa... "O gün şöyle olsaydı, bugün böyle olurdu" diye işe başlamak, bitip tükenmek bilmeyen teorik tartışmaları beraberinde getirir. İşte o zaman siyasi koşullar, geçmişten gelen birikimler dahil olmak üzere bir yığın karşı argüman da ileri sürülebilir. Tam da bu nedenle... Akademik değerlendirmeleri Hocalara bırakıp, onlardan gelecek çıktıları göz ardı etmeden "ileriye bakmak" zaruridir.
Bu girişe ihtiyaç duymamızın nedeni çok net... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, G20 Zirvesi'nden (Yeni Delhi/Hindistan) dönüşte meslektaşlarımıza yaptığı açıklamaların ruhu...
Ne demek istiyorum?
Birincisi, Sn. Erdoğan, şartları ve gidişatı esnek değerlendirmelere tabi tutuyor. Bu sayede, patinaj yaparak yerinde saymak yerine, geleceğe ve bilhassa sonuçlara odaklanıyor.
İkincisi, kararlarını yeni kriterlere göre şekillendirirken, kitleleri ikna etmeye büyük önem veriyor ve bunu başarıyor.
Üçüncüsü, Orta Vadeli Programa (OVP), mantığına ve önceliklerine güveniyor. Teknokrat ekipler, detaylara fazlasıyla girerken Erdoğan, genel tabloya yukarıdan bakıyor. Böylece; piyasa profesyonelleri, uluslararası yatırımcılar ve sade vatandaşın beklentileri arasında muazzam bir denge tutturabiliyor.
Dördüncüsü... Ekonomik programın, deprem yaralarının sarılmasına dair hassasiyetini ön sıralarda tutuyor. Kısa vadeli sıkıntılara rağmen, uzun vadeli ve kalıcı çıktıları vurgulayıp, içeriyi ve dışarıyı arzu edilen noktalara odaklayabiliyor.
Beşincisi... Yatırımcı güvenini artıracak, doğrudan yabancı sermaye girişini destekleyecek hedef odaklı mesajlar paylaşıyor. Bir Erdoğan klasiği ile... Büyük projelere niyetli yatırımcıları birebir görüşme zeminiyle Türkiye'ye çekmeye çalışıyor.
Altıncısı... OVP'nin, piyasalara farklı bir canlılık getirdiğini düşünüyor. Yakalanan bu havayla birlikte ülkeye, yurtdışından kaynak akışı başlayacağını müjdeliyor.
Yedincisi... Yapısal reform ajandasını yeniden açıyor. Fiyat istikrarı, finansal istikrar, beşeri sermaye, istihdam, yeşil ve dijital çözüm, afet yönetimi, kamu maliyesi, iş ve yatırım ortamı alanlarındaki reformların altını çiziyor.
Sekizincisi... Türkiye'yi enerji üssüne dönüştürecek, İstanbul'u bölgesel enerji borsasının başkenti haline getirecek açılımları en üst siyasi irade ile cesaretlendiriyor.
Dokuzuncusu... Selektif kredi politikasına, yatırım-üretim-istihdam üçlüsünün uygun koşullarda finanse edilmesine, cari açığı kapatacak girişimlere mutlak destek veriyor.
Onuncusu... Bilerek en sona bıraktığım ama tartışmasız bir numaralı başlık olan enflasyonla mücadele reçetesini, bünyesindeki sancılı yönleri de göze alarak yüksek duyarlılıkla sahipleniyor. Parasal sıkılaştırmayı sadece faiz silahının çekilmesine indirgemiyor. Makro ihtiyati tedbirleri ve sadeleştirme adımlarını, miktar kısıtlamalarını, tüketime yönelik tedbirleri bir bütünü parçaları olarak okuyor.
Özetle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gündeminde...
Partisini yeniden yapılandırma, yerel seçimleri kazanma, ekonomide güven ve refahı pekiştirme, Türkiye eksenli dış politikayı küresel adalet anlayışı ile bütünleştirme hedefleri bulunuyor.
Ve 12 Eylül'ün 43. yılında sivil, demokratik, kısa ve öz anayasa ideali bütün bu gayretleri çepeçevre sarıyor.