Türkiye'de, "Üzerinde en çok kafa yorulan konulardan biri nedir?" diye sorulacak olsa, "yargı reformu" mutlaka ön sıralarda yer alır... 1 Eylül, yeni yargı yılının açılış günü. Elbette törensel konuşmalar olacak. Stok sorunlar üzerinde durulacak. Kuşkusuz ki mesajların ortak paydası, kesintisiz bir enerji ile devam eden adalet algısını iyileştirme gayretlerinde toplanacak.
FETÖ'den arınan Türk yargısı, düne kıyasla bugün daha fazla güven veriyor. Ancak "yargısal faaliyetlerde iletişim sorunu", geliştirilen onca projeye karşın aşılmış görünmüyor. Ya dosyaya hakimiyet eksikliğinden kaynaklanan yönlendirmeler ya bilinçli çarpıtmayla kamuoyunu manipüle eden trol paylaşımları ya da siyasal kişiliklerle ilgili yargılamalara endeksli tek yanlı yorumlar yargı kurumunu da yargı mensuplarını da hırpalıyor.
Bütün bunlara rağmen...
Yargıya güvenin öncelikli olarak yargının vereceği kararlarla oluştuğunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Ve elbette... Adaletin kapısına gelen herkesin, hakkına erişeceğinden emin olması da hayati değer taşıyor.
Bu vesile ile...
Özveriliyle çalışan hakim ve savcılarımıza, adil yargının vazgeçilmez parçası olan avukatlarımıza ve tüm adliye çalışanlarına "hakkaniyetli bir yargı yılı" temenni ediyorum. Bizim gibi Mülkiye mezunları, "Önce Mülkiye, sonra Türkiye" derken, esasen "Adalet Mülk'ün temelidir" düsturunu hiç ama hiç unutmazlar.
***
ORTA VADELİ PLAN
Bir dönem çok anlam yüklenir, "kutsal belge gibi" bakılırdı. Bir başka dönem, "Sayısal yığın ve temenniler bütünü, belirleyici olan uygulamadır" diye geçiştirilirdi. Önümüzdeki ay, 2024-26 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Plan'ın (OVP) makroekonomik tasavvurunu ve reform ajandasını ayrıntılarıyla analiz etme fırsatımız olacak. Ben ilke olarak, "Takvime endeksli, hesap verebilirlik içeren, yol gösterici metinlerin" gerekli olduğunu düşünen taraftayım.
OVP demişken...
Birileri içten içe yine "faiz meselesini kaşımaya" gayret ediyor. İtikadi yönünü asla ıskalamamak kaydı ile faize bakışın Ankara'daki özeti gayet net. Nasıl ki hadisi şerifte, "İçki bütün kötülüklerin anasıdır" deniliyor. Ekonomide de faiz, "sistemik kötülüklerin özünü" teşkil ediyor. Yüksek faize yönelik duyarlılık açısından, dün olduğu gibi bugün de değişen bir şey yok aslında. Sadece, tüm kurallarını ve oyun biçimini tayin edemediğiniz veya kökten etkileyemediğiniz küresel piyasada zamana, zemine göre ve kesinlikle süreli olması şartı ile faize değen araçların kullanımından, temel hedefi inkar etmeyen kararların alınmasından söz ediliyor.
Türkiye, "yüksek faiz, düşük kur" esasına dayalı büyüme modelini terk edeli çok oldu. Ana doğrultu, "gerçekçi kur, sıfıra yakın reel faiz, tavizsiz fiyat istikrarı için yatırım-istihdam-üretim-cari fazla yoluyla sürdürülebilir büyümeye" dayanıyor.
İşin teknik kısmı, uzmanların fikri çarpışmalarına emanet. Siyasal kısmın hesabı, zaten 14-28 Mayıs'ta görüldü. Toplumsal kısmı ise dar ve sabit gelirlilerin satın alma gücü ve istihdamla doğrudan bağlantılı. Bu gerçeğin farkında olan ve çözüm üreten Cumhurbaşkanı da tüm süreçlerin teminatı.
***
RUSYA ZİYARETİ
Bugün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Rusya'da olacak. Ön hazırlıkların yapılacağı o görüşmeler, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın eylül başında beklenen ziyaretine de altyapı teşkil edecek. Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki diyalog, "lider diplomasisinin" müesses nizamlara rağmen sonuç alıcı etkisine işaret ediyor.
Gerek Rusya ve Ukrayna gerekse Batı bloku ile aynı anda iletişim kurabilen Erdoğan, Rusya'nın yeniden uluslararası toplumun saygın bir aktörü olabilmesinin neredeyse tek seçeneği olarak dikkati çekiyor.
ABD Başkanı Biden'ın yeniden seçilebilmek ve kampanya malzemesi yapmak uğruna uzattığı bu savaşın, Erdoğan'ın "akil adam inisiyatifi" olmadan uzun ömürlü bir barışa evrilemeyeceği gün gibi ortada duruyor!