14 Mayıs'ı 15'ine bağlayan gece, siyasetin matematiği ile seçmenin hesabının karşılaşmasına sahne olacak.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin yönetimde istikrara ve yüksek meşruiyete dayalı yüzde 50+1 kriteri, doğal olarak ittifakları da zorunluluk haline getirdi.
İttifak çatısı altında olup kendi logosu ile seçime giren partiler bulunduğu gibi, bir büyük partinin logosu altında kontenjan alarak Meclis'te temsil edilmeyi hedefleyen partiler de söz konusu. İşte bu noktada Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında belirgin farklar olduğu görülüyor.
Nedenine gelince...
Cumhur İttifakı gerek kuruluş felsefesi gerekse siyasal dokusu itibariyle geniş ortak paydaya karşılık geliyor. Yerli ve milli kimlik, milliyetçi-mukaddesatçı gelenek, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ideali, parti tabanlarında yakınsamayı sağlıyor. Bir başka anlatımla... Farklı partilerin yöneticisi olsalar da AK Parti listelerinden aday gösterilmiş veya gösterilecek isimlerin seçmen kitlesinde yadırganması beklenmiyor. İlaveten... Siyasi yelpazenin sağındaki partililerin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a gönül huzuruyla oy verecekleri öngörülüyor. Elbette, DSP veya HÜDA PAR üzerinden bazı karşı argümanlar ileri sürülebilir. Ama bu iki parti ile işbirliği alanının sınırlı tutulması, ittifak protokolünde imzacı olarak yer almamaları, aday çıkarılacakları illerin özellikleri dikkate alındığında, muhtelif itirazların siyaset sosyolojisi açısından yönetilebilir ölçekte kalacağı söylenebilir.
Millet İttifakı'nın ise sorunlar yumağını çözmesinin ve seçmeni ikna etmesinin kolay olmayacağı rahatlıkla ileri sürülebilir.
Her şeyden önce, Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kazanabilecek aday" yaklaşımını darmadağın ederek dayatma aday olması sağ tabanda hâlâ başlı başına bir sorun. Deva, Gelecek, Saadet ve Demokrat partilerinin ittifak içinde ittifak yapamaması ise CHP'nin elini güçlendiren bir faktör. Yani bu dört partinin CHP'ye muhtaç, siyaseten mahkûm olması da sıkıntı kaynağı. Deva ve Gelecek gibi siyasal kantarda daha önce hiç tartılmayan partileri CHP listelerine monte etmek de bir dert, bu üç partinin seçmenini 6 Ok altında buluşturmak da başka bir dert. Evet, Ali Babacan veya Ahmet Davutoğlu isminin yer aldığı CHP milletvekili listesine, o il ya da seçim çevresi özelinde kerhen oy verilebilir.
Ama siyasal genetiği birbirine mesafeli partililerin tüm Türkiye'de, CHP'ye oy atmasını beklemek iyimserlik olur.
Özetle...
İttifak modelinin doğal gereklilikleri partilerin bünyesel özelliklerine ve seçmenler arası karakter uyumunun derecesine göre sandıkta sonuç üretecektir.
***
CEMAL KALYONCU'DAN KEMAL BEY'E MESAJ!
Dünyada tek. Tam bir teknoloji üssü. Geleceğin dünyasının teminatı. Güneş enerjisi üzerine 4 fabrikadan oluşan entegre bir tesis. 2019'dan bugüne, üstelik pandemi şokuna rağmen 4 kat artmış kapasite, 4 kat büyümüş istihdam. Ankara Malıköy'deki Kalyon Fotovoltaik Fabrikası'ndan söz ediyorum. Klasik bir güneş paneli üretim hattının çok ötesine geçen, bir arge merkezinden, çip üretebilecek kabiliyetteki bir altyapıdan, insan kaynağından, yerli sermayenin güvencesinden bahsediyorum. Tesisin 3. Faz genişlemesi vesilesi ile Kalyon Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Kalyoncu ile bir araya gelme, sohbet etme fırsatı bulduk.
İşin teknik kısmını sayfalarımızda okuyacaksınız. Ben, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasi malzemeye dönüştürdüğü bir konuya odaklanacağım. Hani, hangi toplamaya dayandığı belli olmayan fakat yurtdışına çıkarıldığı öne sürülen şu 418 milyar dolar (!) meselesi var ya... Cemal Bey'e, yekten sordum:
"Yurtdışında ne kadar paranız var?"
Cemal Bey de cevap verdi:
"Yurtdışında varlığımız yok, yurtdışının varlıklarını buraya getiriyoruz. Bazı kesimler yaptıklarımızı görmüyor ama Allah da çalışanlarımız da görüyor!"
Diyeceğim o ki...
Siyasal propagandadan etkilenenlerin işin gerçeğini araştırmasında fayda var. İsteyen; devam eden projeler, iş ahlakı ve başarısı bağlamında Kalyon'u, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na da sorup öğrenebilir!
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz