Medya grubumuzun öncülük ettiği "İhracat Seferberliği Zirveleri" kapsamında Anadolu'nun önemli üretim ve ticaret merkezlerine gidiyor, nabız tutuyoruz. Bursa, Konya, Kayseri ve Gaziantep'ten sonra Trabzon'da da olacağız. Yerinde ve sıcak temaslar bize; reel sektörün, imalatçı ihracatçıların karşılaştığı genel sorunları yanında, uygulamadan kaynaklanan problemlerini dinleme ve çözüm ortağı olma fırsatı da veriyor. Bilhassa Ticaret Bakanı Mehmet Muş'la birebir görüşen iş insanları, küçük dokunuşlarla halledilebilecek nitelikteki meselelerin kısa sürede neticeye bağlandığını görüyorlar. Bürokrasinin çarkları arasında ezilmemek, sonuç odaklı siyasi yaklaşıma tanıklık yapmak, iş dünyasının moral katsayısını da artırıyor. Nitekim... Yatırım yapan, üreten, ihraç eden, istihdam sağlayan reel sektör temsilcilerinin anlatımları, bizler için her zaman öncelikli konuların başında geliyor.
Yakın zamandaki bir yazımda, iş âleminin en büyük isteğinin "krediye erişim" olduğunu yazmış ve Sn. Cumhurbaşkanımızın banka sahip ve yöneticilerini bir masada etrafında toplamasını önermiştim. Bu dönemde yüksek kârlar yazan bankalardan, yazım sonrasında "üzerinde düşünmeye değer açıklamalar" geldi.
***
Kanımca...
Finans sektörünün verileri,
Merkez Bankası ve
BDDK'nın düzenlemeleri ve reel sektörün talepleri eş anlı düşünülmek ve dönemsel
"ince ayar yapılmak" durumunda. Esasen, Türkiye Ekonomi Modeli'nin başarısı; ekonomik istikrarı pekiştirirken aynı anda sektörel tıkanıklara hızla müdahaleyi ve uygulamadan beklenenler ile neticeler arasındaki uyumun derecesine göre program araçlarını güncellemeyi zorunlu kılıyor.
Bankacılık sektörü göstergelerine göre...
2021 yılı Ağustos ayı sonuna kadar açılan krediler 180 milyar lira iken 2022 yılının aynı ayında bu tutar 1,3 trilyon liraya çıkmış. Yani bankalar, kredi genişlemesinin göz ardı edilemeyeceğini, ancak kamu otoritesinin bu noktada ciddi ölçüde ihtiyatlı gittiğini savunuyor.
Görkemli kârların, bankaların portföyündeki enflasyona endeksli devlet iç borçlanma senetlerinden kaynakladığını vurguluyorlar.
Reel sektörün bildiğini ileri sürdükleri bazı hususları da anımsatıyorlar. Gerek kredi faizlerine getirilen üst oran sınırlamasını gerekse
"KOBİ'ler, tarım, esnaf, ihracatçı ve yatırımcı" dışındaki kesimlere kredi açmanın cazip olmadığını söylüyorlar.
Merkez Bankası ve BDDK'nın kritik teşhislerine değiniyorlar. Son aylara kadar tahsis edilen kredilerin, döviz alımına gittiğine dair tespitlere dikkati çekiyor, bu nedenle belli miktara kadar döviz varlığına sahip firmalara kredi verilmediğini anlatıyorlar.
***
Reel sektörü, bankacıları ve hükümet kanadını dinledikten sonra vardığım sonuçlara gelince...
Cumhurbaşkanımız, pandeminin sert
koşullarından bugüne dek, piyasada çarkların
dönmesini önceledi. Bence bu tercih sayesinde
her türlü güçlüğe rağmen Türkiye ekonomisi
ayakta kaldı.
Ekonominin büyüme dinamiğinin
korunması hayati önem arz ediyor. Bu nedenle
finansman politikasının yeniden ele alınması
ve sihirli dokunuşlar gereği ortaya çıkıyor.
Türkiye'nin çok hassas biçimde yönettiği,
bundan sonra aynı titizlikle yönetmesi
zorunlu olan
"cari açık finansmanı" ve
"kur istikrarı" önceliği bulunuyor.
Fiyat istikrarının tesis edilmesi, elbette
ekonominin birinci gündem maddesindeki
yerini koruyor. Gel gör ki yeni ekonomi yaklaşımı,
enflasyonun düşürülmesini cari açığın
kapatılmasına, daha fazla üretim ve daha fazla
ihracata dayandırıyor. İşte bu zincirin kırılmaması,
ekonominin sigortasını oluşturuyor.
Hükümetin, seçici biçimde kredilendirilmesini
teşvik ettiği alanlardaki fon akışının
ve maliyetinin devamlı analize tabi tutulması,
bankaların da bu noktada duyarlı ve işbirliğine
açık olması gerekiyor.
Unutulmasın ki...
Berat Albayrak'ın hazine bakanlığı görevini üstlendiği dakikadan bu yana hem finans kesimi hem de reel sektördeki risklerin tehdit olmaktan çıkarılması için devlet, hatırı sayılır fedakârlıklar üstlendi. Tam da bu yüzden tüm taraflar için bahane üretme değil paydaş olma zamanı!