Tarihe geçen NATO Madrid Zirvesi'ni, İsveç-Finlandiya'nın NATO üyeliğine davet edilmesi bağlamında ve Türkiye'nin kazanımları yönüyle değerlendirmeden önce "tarihi arka planı" hatırlamakta fayda var.
Ne kadar üyesi olursak olalım... Hatta ne kadar emek ve katkı verirsek verelim...
Öncelikle, karşımızda NATO adı altında bütünleşik bir Batı medeniyeti var. Türkiye'nin, terörle mücadele kararlılığıyla, NATO'da sergilediği cesur tavrın, blok üyelerinde epey bir gerginlik yarattığını kabul etmek durumundayız.
Bunu neden söylüyoruz?
Çünkü veto kartının uzun vadeye yayılması ülkemize farklı maliyetler üretme potansiyelini bünyesinde barındırıyordu da ondan. Biliyoruz ki... Ne kadar haklı olursanız olun, Batı'nın beklentileri yönetilemezse, size karşı çifte standart uygulamaktan geri durmuyorlar.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan diplomasisine özgü bu anlaşma ile Türkiye...
İsveç ve Finlandiya özelinde ama en önemlisi NATO genelinde, üst düzey ağızlardan da teyit edildiği şekli ile Batı medyasına da Batı'daki sıradan insana da PKK, YPG ve FETÖ'nün terör örgütü olduğu söyletebildi. Ve kritik o husus, liderler düzeyinde imza altına ald-ı rıldı.
Bu vurguya niçin ihtiyaç duyuyoruz? Gerekçesi çok net. Batı için sadece DEAŞ terör örgütü idi ve onunla YPG'nin mücadele ettiği hükmü hâkimdi! Şimdi, söylem ve eylem üstünlüğü Türkiye'ye geçti. Böylece TSK'nın, Suriye ve Irak'ın kuzeyindeki terör harekâtlarına karşı çıkan ülkelerin argümanları da temelden sarsıldı.
Ankara'nın, NATO zemininde de meşru bulunan kaygılarını bir uluslararası anlaşma ile gidermesi, Batı blokundaki homurdanmayı kestiği gibi, yeniden ısıtılması muhtemel S-400 ajandası üzerinden oluşturulacak, "Rusya'nın, NATO'daki Truva Atı" yakıştırmasını da ortadan kaldırdı.
Unutmadan... Türkiye, Batı'daki tutarsızlıklara karşın ahlaki üstünlüğünü, askeri kabiliyetini ve stratejik zekâsını sahaya yansıtarak Suriye, Libya ve Karabağ'da önemli kazanımlar da elde etti.
Tarihi tecrübemiz de gösteriyor ki... Anlaşmaların anlamı, milli gücü oluşturan tüm unsurların siyasi ve ekonomik istikrar korunarak takibine bağlı. Elbette sahada ve masada aynı anda netice almak zordur ve Türklerin son iki asırlık yolculuğunda Madrid benzeri örnekler çok azdır!
Ve nihayet... Türkiye'nin iç işlerine müdahil olmayı Avrupa hukukunun doğal gereği gibi gören, yasal veya idari düzenlemelerini değiştirmesini isteyen ülkeler topluluğunun önde gelen temsilcileri şimdi, Ankara'nın haklı taleplerini yerine getirmek için benzeri adımlar atacaklarının teminatını vermiştir. Sadece bu durum bile çok şey anlatmaya yetmektedir!
***
Madalyonun ABD cephesine gelince...