Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun tarihi nitelikli Filistin-İsrail ziyaretine eşlik ediyoruz. Bakan, uçaktaki sohbetimizde, İsrail'le normalleşme sürecinin başladığını teyit ettikten sonra, "Önemli olan sürecin iyi işlemesi" diyor ve ekliyor: "Elbette görüş ayrılıklarımız var. Birçok ülkeyle de farklı yaklaştığımız konular mevcut. Ama diyalog kanalları açık kalmalı. Bunun somut örneğini Ramazan'da Mescid-i Aksa'da gördük." Çavuşoğlu, Ramallah'ta, Filistinli yetkililerle görüşürken biz, öz yurdunda garip, öz yurdunda parya durumuna düşürülen insanların yaşadığı kampları, daha doğrusu bir tür açık cezaevini (!) geziyoruz.
İsrail tarafına geçtiğimizde ise Kudüs'te bambaşka bir dünya ile karşılaşıyoruz. Ortadoğu ve Avrupa mimarisinin harmanlandığı, refah toplumunun insanları ile merhabalaşıyoruz.
Öyle ki yakamızdaki Türk bayrağını gören biri, "Hoş geldiniz. Biz, barış istiyoruz" diye söze giriyor. Bir başkası, "Babam İstanbul'dan gelmiş ama üzgünüm ben Türkçe bilmiyorum" diyerek, bizimle ortak payda bulmaya çalışıyor.
İsrail resmi makamlarının Bakan Çavuşoğlu ve ekibini karşılama biçimi, protokol seviyesi, güvenlik önlemleri üst düzey hassasiyetten izler taşıyor.
Güne, Yad Vashem Holokost Tarih Müzesi'ni gezerek başlıyoruz. Yahudi soykırımının şok edici gerçekliğini bir kez daha dinliyoruz. Bakan Çavuşoğlu'na Hitler Almanyası'nın hazırladığı bir liste gösteriliyor. Türkiye, 2. Dünya Savaşı'na girmese de Almanların Anadolu'da 55.500 Yahudi aile bulunduğuna dair tespit yaptığı anlatılıyor.
İsrail basını da programı geniş bir kadro ile yakından izliyor.
Yaşamla ölüm arasındaki geçişin sembolize edildiği, kubbesinde soykırım mağdurlarının fotoğraflarının, altta ise derin bir karanlık çukurun bulunduğu bölüm, ruhların birer ışıkla canlandırıldığı o loş salon elbette herkesi etkiliyor. Ve insan sormadan edemiyor
"Bu kadar acı çeken bir toplum, mazlum olduğu yılları anlatırken bugün nasıl bir zalime dönüşebiliyor?"
Filistin davasının bağımsız bir devlete dönüşmesi, Kudüs'ün özgürleşmesi ve üç din için manevi değeri yüksek kimliğinin korunması, Mescid-i Aksa'nın kâinatın sonuna kadar tertemiz ve dimdik ayakta kalması, işgal altındaki toprakların sahiplerine iadesi Ortadoğu'da kalıcı barışın vazgeçilmezlerini oluşturuyor. Bu zorluklara rağmen İsrail'le adım atacak pekçok alan da bulunuyor. Örneğin Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası Avrupa'nın güvenlik mimarisi çökerken, Türkiye merkezli enerji koridoruna İsrail doğalgazının bağlanması stratejik açıdan kritik önceliğini koruyor.
***
CHP! ZİNCİRLEME KİRLİ REAKSİYON
Kanımca, birbiriyle bağlantılı veya etkileşimli bir süreç bu. Maalesef kirli bir ağ söz konusu.
Ne imiş? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2023'te aday olmayacakmış, yerine bir başka ismi ileri sürecekmiş. (Hatta en güçlü aday Hulusi Akar'mış!)
Başka? Seçim sonucuna göre iktidar demokratik yolla değişmezmiş!
Veya... SADAT adlı şirket seçim güvenliğini manipüle edecek şekilde kullanılacakmış!
Yetmedi... Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yakınları, bazı vakıflar üzerinden yurtdışına para aktarıyormuş! Kaçma planı yapıyormuş! Amerika'daki Türken Vakfı bu amaçla kurulmuşmuş! Amerika hukuk devleti imiş! Sanki Halkbank tezgâhı bu ülkede hiç kurulmamış gibi, akıl dışı, siyasetin seviyesini yere bile değil çukura indiren bir zihniyet! Üstelik CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu gaza getiren bu garabet senaryo yeni de değil. CHP'nin ABD Temsilcisi, Bilgi Edinme Yasası'nı kullanarak, zaman zaman FETÖ'cülerden de dezenformatik beslenerek, Amerika'da yerleşik, Türkiye ve bilhassa AK Parti ile problemli gazeteci eskilerini kullanarak bazı verilere ulaşıyor. Sonra açık kaynaklardan edinilen bilgileri, suç unsuru imiş gibi sunuyor. Ankara'daki CHP Genel Merkezi de algı operasyonu adına bile isteye bu oyuna alet oluyor!