Ekonomideki yeni yazılım süreci, birikimli ve farklı karakterdeki ertelenmiş kimi hesapların da gün yüzüne çıkmasına vesile oldu. Bunun son örneğini, TÜSİAD'ın çıkışında yaşadık.
Sözü hiç uzatmadan ana konulara değinelim...
Birincisi... TÜSİAD'ın, AK Parti iktidarı ile yıldızı hiç barışmadı. Neden? Çünkü TÜSİAD düzenine teslim olmayacağını baştan ilân eden bir liderle karşılaştılar. Çoğu zaman düşük yoğunluklu savaş yürüttüler. Bir ara Aydın Doğan'ı ileri sürdüler. Doğan Grubu, güvendiği dağlara kar yağmasının bedelini üstlenirken, TÜSİAD çevresi yeni mücadele için bir adım geri çekilmeyi tercih etti.
İkincisi... AK Parti ile birlikte sermaye de nitelik değiştirmeye, alternatif sermaye odakları da boy göstermeye başladı. TÜSİAD, siyasetten de destek bulduğunu düşündüğü bu sermayeye karşı önceleri mesafeli durmaya çalıştı. Baktı olmuyor... Bu kez, TÜSİAD'a üyelik yolunu açarak bünye içinde devşirmeyi önceledi.
Ve nihayet... 2017 yılındaki anayasa referandumunu ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni TÜİSAD üyeleri asla içine sindiremedi. Her fırsatta, esas gayesini kamufle ederek, yaldızlı demokrasi söylemi ile kamuoyuna beyanatlar verdi.
Gelelim bugüne...
TÜSİAD'ın, faiz ile kurun sistemik olarak yerini değiştiren yani, yeniden formatlanan ekonomik programa itirazları olabilir. Bu yöndeki eleştirilerini de paylaşabilir, hatta paylaşmalıdır da...
Ancak...
Son açıklamasında görüldüğü üzere TÜSİAD, yenilenen programa bayrak açmış durumda. Üstelik o sorunlu açıklamanın öncesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşülmüş olması, Kemal Bey'in, "Susmayın!" çağrısına uyulması ise manidar. Eğer açıklama önceden hazırlandı da TÜSİAD yönetim kurulundan onay çıkana kadar Kılıçdaroğlu'nun telefonuna yanıt verildi ise açıklamanın zamanlaması tam bir basiretsizlik örneği. Yok, açıklama Kemal beyle dirsek temasının ardından şekillendi ise bu da tam bir garabet. Neden? Çünkü bir sivil toplum faaliyetinden ziyade açıkça siyasi faaliyet söz konusu olur da ondan. Elbette TÜSİAD açıklaması, ifade özgürlüğü sınırlarında da yorumlanabilir. Ta ki açıklamanın içeriğinin, açıkça siyasi muhalefet niteliği kazandığı noktaya kadar. O noktadan sonra siyaset kurumunun devreye girmesi ve eşdeğer ağırlıkta açıklama yapması da yadırganmamalı. Görünümü "ekonomiye", asli fonksiyonu "siyasete" dair her tür beyan, -tabiri caizse- kılçıkları ayıklandıktan sonra gerçek hükmünü ifa eder. TÜSİAD açıklaması da bu kriterin istisnası olmadığı için karşı tepkisini doğal olarak üretmiştir.
Bir de şu hususa işaret etmek gerek...
Bilmem sizde de aynı his uyandı mı? Adli takibe uğrayan şu "Emekli amiraller bildirisi" ile "TÜSİAD bildirisi" birbirinin ruh ikizi gibi durmuyor mu? Emekli komutanları Montrö üzerinden, kıdemli-kademeli iş insanlarını ise yeni ekonomik program bahanesi ile örgütleyen bir "çekirdek kadro" olabilir mi? "Ne duruyoruz?", "Gün, bugündür!" ekipleri pek çok kurumda, her dakika iş başında olmayı sürdürüyor mu?
Özetle...
Ülkemizde olup bitenler, mücadele kavramını da aşarak, neredeyse kavga sınırlarında cereyan etmektedir. Mesele, ekonomik olduğu ölçüde, siyasidir. Bir tür iktidar ve paylaşım kavgası vardır. İşte bu noktada, kimin niyetinin ve gayretinin ne olduğu, millet için belirleyicidir.