Türk-Amerikan ilişkilerinin güncel seyri, yeni dünya düzeninin habercisi gibi. Tarihi derinliği sayesinde sürdürülebilir kılınmaya çalışılan ancak tarihin evrilmesi muhtemel yeni noktasında büyük sınamalardan geçen bir ilişki biçimi bu...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, G20 Liderler zirvesi marjında ABD Başkanı Biden ile yaptığı görüşme gerek usûl gerekse esasa ilişkin önemli mesajlar barındırıyordu. Şöyle ki...
1- ABD'nin, soğuk savaş döneminden kalan "yönetilebilir veya yönlendirilebilir müttefik" yaklaşımı kökten sarsılıyor. Türkiye'nin, küresel gelişmeleri etkileyebilecek bölgesel güç konumu da bu değişime işaret ediyor.
2- Ankara ile Washington arasında artık, "Memnuniyet" değil, "Mecburiyet" ilişkisi işliyor. Tarafların pozisyon farklılıklarına rağmen birbirlerine olan ihtiyaçları ortadan kalkmıyor.
3- Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başarılı olduğu "lider diplomasisi" bugünlerde Türk-Amerikan ilişkilerini ayakta tutuyor. Ancak Erdoğan'ın, Putin'le sorunları aşma kapasitesi ile Biden'la problem çözme kapasitesi arasında belirgin bir ayrım dikkati çekiyor. Neden? Çünkü, Erdoğan da Putin de hem birbirlerine güveniyor hem de güvenlik bürokrasisi ve diplomasisine tam hakim olduğunu gösteriyor. Oysa Biden, Erdoğan'ı yakından tanımasına ve dostluğuna rağmen, inisiyatif almakta zorlanıyor ve müesses Amerikan nizamının kendisine çizdiği rotada ilerleyebiliyor.
4- Türk-Amerikan ilişkilerindeki sıkıntılı dosyaların görünür gelecekte tarafları tatmin edecek neticeye kavuşmasını beklemek iyimserlik olur.
Bunun yerine kısa vadeye ve mesafe alınabilecek genel konulara odaklı hamleler beklenmesi daha gerçekçi durur.
Görünen o ki...
ABD yönetiminin birçok kanadı, Türkiye'deki seçim takvimini bekliyor. Ve o tarihe kadar Ankara'nın, NATO yörüngesinde tutulmasını önemsiyor. Tabiri caizse zamana oynuyor.
Nitekim...
Somut delillere ve 83 klasör belgeye rağmen 15 Temmuz hain darbe girişiminin asli faili FETÖ elebaşı için "ev hapsi" bile uygulanmıyor. Himaye devam ediyor.
Suriye'de YPG terör örgütünü silahlandıran CENTCOM kurmayları, PYD'yi siyasal aktör olarak ileri sürme planını canlı tutuyor.
Tam da bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın açıklamasında, Türkiye için beka sorunu olan YPG-PYD terör yapılanmasına dair keskin cümleler kullandı.
ABD hazinesinin alt birimi olan "Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi" (OFAC) somut kanıt bulamamasına rağmen, İran yaptırımlarının delinmesinde rol oynadığı iddiasıyla Halkbank'ın, ABD yargısında masada tutulması da ikircikli tutumu teyit ediyor.
Hindistan S400 hava ve füze sistemi almaktayken bu karara seyirci kalan, hatta Yeni Delhi yönetimiyle askeri işbirliğini ileri boyuta taşıyan Pentagon, NATO müttefiki Türkiye'ye karşı çifte standarttan vazgeçmiyor.
Türkiye dahil 9 ülkenin geliştirdiği Müşterek Taarruz Uçağı F-35'lerin, Rusya'dan S400 tedariki nedeniyle TSK'ya verilmemesi başlı başına bir mesele iken ABD'lilerin F16 kartını kullanarak müzakereleri zamana yayacağı, "Aman Türkler, bu kez Rusya'dan savaş uçağı almasınlar da" taktiği ile hareket edeceği anlaşılıyor.
Ve nihayet...
"Erdoğan, Biden ile görüşemesin!", "Görüşürse bile 20 dakikayı geçmesin" diye bekleyenler... Onlar, yani Erdoğan karşıtlığı ile gözleri kör olanlar... Ya Erdoğan'ı halâ tanıyamamışlar ya da Türkiye'nin gücüne güvenmenin ne demek olduğunu bilmiyorlar. Sanki bu takım da bir kısım Amerikalı gibi 2023'ü gözlüyor.
Maalesef alet oldukları tezgahtan, "Her alanda taviz veren, siyasi haritasıyla oynanan, coğrafyasındaki çıkarları budanan Türkiye" çıkacağını görmemekte ısrar ediyorlar. Şayet bu gerçeği biliyor ama yine de takıntıları ile hareket ediyorlarsa emin olun kendi istikballerini de tehlikeye atıyorlar!
NOT: Yarın, 3 Kasım 2021. Bundan tam 19 yıl önce gerçekleşen Anadolu İhtilali'nin yıl dönümü. (Biz, SABAH'ta bu manşeti kullanmıştık) Bu 19 yıla neler sığmadı ki? Milletin iradesinin, millete rağmen eğilip bükülmesi kumpasından açık darbe girişimine kadar. Ama şükür ki milletin kaderini yine milletin azim ve kararlılığı belirledi. Ve bugüne kadar sadece Allaha'a inanan, millete güvenenler kazandı...