Konuya kitabın ortasından girelim. Belki bir nebze de olsa spekülasyonları önlemeye veya iyi niyetli değerlendirme yapanlara katkı verir...
Aynı netlikle devam edecek olursak...
Geçtiğimiz hafta ATV-A Haber ortak yayınında Cumhurbaşkanı Sn Tayyip Erdoğan'a güncel gelişmeler hakkında soru sorma fırsatı bulduk. Bu kapsamda önemli bir başlık da "ekonomi" idi. Tabii ekonomi deyince, bilhassa enflasyonun seyri öncelikli maddelerin başında geliyor. Haliyle Cumhurbaşkanımızın gündeminde de geniş yer tutuyor.
Hemen belirteyim...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "yüksek faize" ilişkin duyarlılığı, yüksek düzeyde. Yani yüksek faizin, ekonominin tümü üzerinde yarattığı olumsuz etkileri fazlasıyla önemsiyor.
Lakin...
Programda, Cumhurbaşkanımızın enflasyona ilişkin öngörüsü ile faiz hadlerine dair beklentisi, zinde odaklarca yine eğilip büküldü. Bu çevreler, piyasayı hareketlendirmek için sanki herkesin bildiği bir sırrı açıklıyormuş gibi pozisyon takındı.
İşin özü yine aynı...
Cumhurbaşkanımız, yüksek faizin piyasayı bozduğunu, yatırımları caydırdığını, üretimi ve istihdamı sınırlandığını savunuyor. Ki birbiri ile bağlantılı bu analize itiraz edilebilmesi mümkün değil.
Enflasyon noktasında ise... İzlenimim o ki...
Ağustos ayının kırılma noktası olacağını, bilhassa yılın son çeyreği ile birlikte enflasyonun düşüşe geçeceğini düşünüyor. Büyümede rekor beklentisini koruyor. Döviz rezervlerindeki toparlanmayı yakından izliyor. İhracattaki dinamizmin, üretim gücünün korunmasındaki rolüne dikkat çekiyor. Tüm güçlüklere rağmen turizm sektöründeki çabanın ve somut neticelerinin altını çiziyor. Cari işlemler dengesinin pozitif sonuçlanması beklentisini koruyor.
Bir başka anlatımla...
Israrla bardağın boş tarafını göstermeye çalışanlara karşılık, Türkiye'nin gerçek potansiyeline inanıyor. Karamsar senaryolara, kaygı pompalayan hesaplara rağmen "toplumsal moral unsurunu" ön plana çıkarıyor. İşin siyasal sahibinin bulunduğunu, siyasi iradenin kararlılığını sürdürdüğünü her vesile ile vurguluyor.
Özetle...
Bardağın dolu tarafının daha fazla olduğunu anlatıyor. Büyük sınamalara (doğal afetler, stratejik riskler de dahil) karşın Türkiye'nin hedeflerine ilerlediğini ısrarla kayda geçiriyor. Dar ve sabit gelirlilere yönelik politikalara, reel gelir artışı marjına, kadın ve genç istihdamına mutlak hassasiyet gösteriyor.
Evet biliyorum...
Piyasa aktörlerinin yaklaşımı ile Cumhurbaşkanının "sebep-sonuç ilişkisi" örtüşmüyor.
Ancak unutulmaması gereken eşik şu ki...
Karşılarında; devlet adamı tecrübesine sahip, ülkesini ve geleceğini düşünen, milletin gündemini önceleyen, geçim standartlarını gözeten, rekabetçiliği, yüksek teknolojiyi sahiplenen ve ekonomiye sadece rakamlardan ibaret olarak bakmayan bir Cumhurbaşkanı var. Kuşkusuz "tezanti tez karşılaşması" başka bir şey, Cumhurbaşkanının samimi ve harbi niyetini görmezden gelerek ona karşı bayrak açmak başka bir şey.
Kanaatimce, piyasa ile Ankara arasındaki ince çizgi burada çekiliyor. Son kararı da ezber bozan milletimiz veriyor.