O tarz faaliyetlerin türevlerini duyuyorduk. Yabancı vakıflar, sivil toplum kuruluşu veya meslek örgütleri eliyle yürütülen "medya/eğitim!" içerikli faaliyetlerden haberdar oluyorduk.
Kimseyi zan altında bırakmak istemem ama bu tür organizasyonlarda keşfedilip bilahare devşirilenler olduğuna dair anlatımlar da kulağımıza geliyordu!
Türkiye'de yenilenen medya yapısı, dün olduğu gibi bugün de en fazla eleştirilen alanların başında geliyor.
Bu, bir yere kadar anlaşılabilir. Öyle ya, "Koyun, kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa..." Zaten mesele, fikri farklılık değil. Meselenin özü, bir fikre, o fikri sahiplenip demokratik siyaset yoluyla hayata geçirmeye çalışanları anlama ve anlamlandırma duruşu ile "sözde özgür" olduğunu iddia eden kişi ve gruplar arasında zuhur eden, geniş kitlelerce tam da bilinmeyen hassas noktada düğümleniyor. İşte o noktada bilhassa Sabah ve A Haber'in sistematik atakların hedefi haline getirilmesi bizce şaşırtıcı değil. Malum çevreler o kadar iyi biliyorlar ki...
Turkuvaz Medya'nın sağlam çizgisi olmasaydı, çeşitli tipteki darbeler, siyaseti dizayn projeleri çoktan hayata geçebilirdi!
Esasen, "yandaş" yaftalamasıyla yıpratılmak istenenler ile karşı mahallenin savunucusu "candaş" gerçeği arasındaki çelişki de burada saklı.
Hatta onların hatırı sayılır kısmının "fondaş" olduğu da -yabancılarca fonlandığı- nihayet ortaya çıktı. Dış destek alan, yabancı misyonların, teşkilatların, güya ifade özgürlüğü ya da serbest gazetecilik kisvesi altında açık/örtülü kaynak aktardığı tüm aktörler deşifre olmalı. Olmalı ki toplum kimin ne olduğunu hakiki bilgi ile değerlendirebilsin. Beğenip beğenmemek, sempati/empati arasında tercih yapıp yapmamak kişilerin bileceği husus. Adresi, tavrı belli, hesap verebilirliği olanlar ile tabela üzerinden yayın yapan, kamuoyuna demokrat görünen ama arka planı flu olanlar arasındaki farkın fark edilmesinin zamanı geldi de geçiyor bile.
Kaldı ki...
Daha adaylık çalışmaları sırasında ABD Başkanı Biden'ın Türkiye'yi ve özelde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı hedef alan beyanları, iktidarı alaşağı etmek için kullanacağı siyasi ve diğer araçların neler olabileceği dün gibi aklımızda. Eş anlı olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, -kendi partisinde bile o dakika şaşkınlıkla karşılanan- "dostlarımızla iktidar olacağız" söylemi de orada, başucumuzda duruyor. Benzeşen bu ifadeler ister tesadüf olsun isterse organize... Neticesi değişmiyor. Güya millet için ama millete rağmen siyasi mühendislik faaliyetlerinden medet ummak. Bu arada, kurumsal medyayı kötüleyerek, sosyal medyanın belirsiz alanlarında neşet eden simaları övmek, hatta 5. kol faaliyetlerinin parçası haline geldiğini dahi bilemeden akıntıya kapılmak da cabası!
Özetle...
Medya kabuk değiştiriyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus, medyada olaylara ve şahıslara duygusal/tepkisel yaklaşmak yerine, süreçleri ve kimlikleri soğukkanlılıkla değerlendirmek, perdenin önü kadar arkasını da görebilmek.
Kurumsal medyada yazıp konuşanlar ile muhtelif mecralarda-sırf iktidar karşıtlığı uğruna- halk avcılığına soyunanların samimiyeti ve şeffaflık derecesi belli olsun, bu bile her iki tarafta da pek çok ezberi bozmaya yeter.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz