Bugün, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun çalışma tarzı ve bakan yardımcılığı müessesesini işletme biçimiyle ilgili gözlemlerimi paylaşacağım. Yazıya ilham kaynağı olan husus, güncel ve bölgesel gelişmelere göre dış politikada yenilenen ilişkiler... Bilhassa Körfez ülkeleri ve Kuzey Afrika bağlamında alınan inisiyatif. Yani... İlkesel duruşu koruyan ama dünü parantez içine alarak yarına bakmayı ve ortak çıkarları önceleyen dinamik yaklaşım.
Bakan Çavuşoğlu'nun görev dağılımı ve sahaya yansıyan çıktıları, diplomatik alanı yakından izleyenler için dikkate değer.
Bakan Yardımcısı Sedat Önal, tam bir joker. Bugün Kahire'de. Türkiye-Mısır ilişkilerine yeni bir çehre kazandırma çabasında. Önal'ın ismini, ABD ile sürdürülen zorlu müzakerelerden hatırlayanlar da olacaktır. Son olarak Rusya'da da o vardı. Gerek Suriye'deki durum gerekse ikili ilişkilerin özellikle turizm yönüyle ilgili engellerin aşılmasında rol oynadı. Önal'ı, anahtar aktör olarak tanımlamak doğru olur.
Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakcı ise Türkiye'nin AB'ye bakan yüzü. Faruk Bey Ankara'da, Avrupa Birliği dosyasını gönülden sahiplenen, Türkiye'nin AB kurumlarına entegrasyonuna inanan bir isim. Gümrük Birliği'nin revizyonu, vize muafiyeti, Suriyeli sığınmacılara Avrupa'nın sağlayacağı mali destek, AB fonlarının tüm kısıtlamalara rağmen kullanımı, gençlerin teşvik edilmesi, yeşil teknolojiye dayalı dönüşüm başta olmak üzere geleceğin dünyasını belirleyen yatırım alanlarının gözetilmesi onun işi.
Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran'a gelince... Dışişleri'nin doğrudan halka, yurtdışındaki vatandaşa, akraba topluluklara dokunan yüzü. Örneğin pandemi şartlarında yüz bini aşkın Türk'ün ana vatana dönüşünü o organize etti. Yeri geldi açık denizde gemideki vatandaşların tahliyesini sağladı, yeri geldi dünyanın en ücra köşesinden arayan vatandaşa büyükelçilik aracını göndererek havaalanına yetişmesini sağladı.
Özetle...
Bakan yardımcılığı modelinin, tüm bakanlıklarda eşdeğer üretkenlik ve koordinasyonda işlediğini söylemek biraz güç. Ama Dışişleri bu noktada tam bir rol model!
***
KOLLUĞUN BAĞIMSIZ DENETİMİ
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün, "Toplumsal Olaylarda Ses ve Görüntü Alınmasını Yasaklayan Genelgesi" bir hayli tartışıldı. Haklı olarak itirazlar dile getirildi. İçişleri Bakanlığı da karşı argümanlarını sıraladı. Bu konuyu üç başlık altında irdelemek isterim.
Birincisi, düzenlemenin yapılma gerekçesinin sağlam dayanaklara olan ihtiyacı. Bir başka deyişle, ikna edici gerekçeleri ve hukukilik boyutunun ne derece ölçülüp biçildiği. Bu açıdan genelgenin, eleştirilmeye açık olduğu bir gerçek.
İkincisi, kamu hizmeti ifa eden kolluğun eylem ile işlemlerinde, şeffaf ve hesap verilebilir olması. Polisin müdahale ettiği olayları, onlar açısından özel hayatla ilgili yorumlamak güçtür. Kaldı ki ifade ve basın özgürlüğü ile hak arama hürriyeti bakımından da genelgenin açıkları söz konusudur.
Üçüncüsü ve en önemlisi... Bence, meselenin özünde "kolluğun bağımsız denetimi" bulunmaktadır. Bu tür bir mekanizmanın etkinliği, polise yönelik algı operasyonlarının da panzehiri olacaktır. Emniyet'e bir yönüyle katıldığım boyut ise... Toplumsal olaylarda çekilen görüntülerin ölçüsüz biçimde sosyal medyada yayımlanamaması ile ilgilidir. Konusu suç teşkil eden bir fiil, mesela orantısız güç iddiası varsa bu tarz bir kayıt, emniyeti baskı altına alma veya itibar sarsma aracı olarak kullanılmamalı, sıralı amirlerin işlem yapması için idareye veya adli takibat için yargıya intikal ettirilmelidir.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz