Evet, "Çatıyı güneşli havada onarmak gerekir!" Ama 2018 yılı ağustos ayından bu yana Türkiye'nin tecrübesi, fırtınaya rağmen onarımı zorunlu kıldı. Ve mesafe de alındı... Bugün Türkiye, insan haklarından ekonomiye kadar en geniş yelpazede reform için çabalıyorsa hem şartların farkında olduğunu hem de çözüm iradesine sahip olduğunu gösteriyor demektir...
Ekonomiyle devam edecek olursak...
Dün açıklanan 2020 yılı büyüme oranı, Türkiye ekonomisinin büyük sınamalar karşısındaki direncini ortaya koyduğu gibi ekonomiyi canlı tutmak için verilen mücadelenin gerekliliğini teyit etti. Özellikle pandemi ile birlikte tüm dünya ayakta kalabilmek için elindeki her türlü parasal aracı kullanırken, Türkiye de imkan ve kabiliyetleri doğrultusunda refleks gösterdi.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'la katıldığımız bir programda konu, ekonomide çarkların dönmesi üzerine odaklanmıştı. Bakan çarpıcı bir örnek vermiş, arabanın motorunun durması ile hızının yavaşlaması arasındaki farka değinmişti: Çalışan bir motorun durması halinde yeniden işler hale getirilmesinin maliyeti, hareket halindeki aracın hızının azalmasıyla kıyaslanamayacak kadar fazla.
2020 yılındaki sağlık krizinde, ekonomi motorunun çalışır tutulması hayati derece önemliydi. Nitekim Dünya Bankası raporları da Türkiye gibi yükselen piyasa ekonomilerinde motorun stop etmesinin, "işletme sermayelerinin erimesi, organizasyonel yapıların çökmesi, nitelikli iş gücünün kaybı" ile sonuçlandığını ve bu değer zincirini yerine koymanın yıllar aldığını gösteriyor. Haliyle Bakan Albayrak, bütçe sınırları ile reel sektörün ihtiyaçları arasındaki zorlu dengeyi hesaba katarak, karma bir modele yöneldi.
Esasen, 10 Ağustos 2018'de dönemin ABD Başkanı Trump'ın, siyasi nedenlerle Türkiye ekonomisini hedef alan saldırgan tweeti sonrası hem kurda dalgalanma başlamış hem de enflasyon ve büyüme göstergeleri olumsuz etkilenmişti. 2019'daki toparlanma ve çıkış stratejisi ise 2020 başında pandemi şoku ile karşılaştı. O şartlar altında bir yandan bütçe imkanları ile toplumun mali açıdan en kırılgan kesimleri hibe aktarımları yoluyla desteklenirken, esnaf ve KOBİ'ler için de uygun koşullu kredi kanalları açılmıştı. Üretim çarklarının dönmesi, tedarik zincirinin kırılmaması, tüketimin makul seviyede sürdürülebilir kılınması oldukça kritik kararlardı.
***
Şüphesiz her kararın ve tercihin bir fırsat maliyeti söz konusu. "Öyle olmasaydı da böyle olsaydı" denilebilir. Deniliyor da. Lakin dar zamanda somut netice verecek tedbirlerin alınması tabii ki bir risk yönetimiydi. Günün sonunda, Türkiye ekonomisi bilhassa imalat sanayii yönüyle oldukça dinamik performans gösterdi.
2019 yılında başlayan, 2020 yılında devam ettirilmeye çalışılan ekonomik öncelikler Türkiye'yi, Çin'le birlikte pozitif büyüme patikasına taşıdı.
Eğer ekonomi küçülseydi neler diyebileceklerini tahmin ettiğimiz çevrelerin, şimdi de büyümeden ziyade, etkinliğine ilişkin tartışma açmaları da sürpriz değil. Bu tartışmadan kaçıldığı da yok. Ancak, pozitif büyüme eğiliminin kabul edilmesi şartıyla...
Unutmayalım, Türkiye ekonomisinde inşaat ve hizmetler sektörünün -ki içinde turizm de var- büyümeye ve istihdama olumlu etkisi yadsınamaz boyutta. Pandemi nedeni ile itici güç konumundaki sektörlerin durmasına rağmen, önceki aylarda alınan kararların yansıması ile ekonomide pozitif büyüme kaydedilmesi hafife alınmamalı.
Büyümenin kalitesi idi, tabana yansıması idi... Bunları dün olduğu gibi bugün de yarın da konuşacağız. Konuşalım da. Fakat ucuz siyasi polemik veya birbirimize çelme takmak için değil...