Ekonomi, "tersi yapılırsa, doğrusu bulunur" alanı değildir.
Veya muhtelif muhaliflerin ürettiği sözde meşruiyet alanı hiç değildir.
Her dönemin kendine özgü koşulları, öncelikleri, risk yönetim nedenleri mevcuttur.
Ayrıca...
Öngörülebilir olmak ile bağlayıcı katılık arasında da hassas bir çizgi söz konusudur.
Bugün, konjonktür, belli politika önceliklerini gerekli kılabilir. Buna, Merkez Bankası politika faiz oranı da dahildir. Lakin bu durumlarda bile esneklik marjlarını gözetmek ve müttefikleri iyi seçmek önem kazanır.
Biraz daha açalım...
Ankara'da bir süredir iki isim üzerinden ekonomiye dair değerlendirmeler yapılıyor.
Bu isimlerden biri, Merkez Bankası'ndaki hassas görevinden ayrıldıktan sonra, müesses nizamın kadrolarına eklemlendi.
Diğeri bir akademisyen. IMF, yabancı yatırımcılar ve CHP ile ilişkileri bilinen bir aktör.
Her ikisine zaman zaman TEPAV bünyesinde konumlanmış figürler de eşlik edebiliyor.
Meselemiz ekonomiye dair bakışları, eleştirileri veya fikirleri değil. Zira o görüş sisteminin tezleri malumdur. Daha çok küreselci bakışı yansıtırlar.
Modellerinin, Türkiye uygulamasında belirli sonuçlar ürettiği de olmuştur. Ama özünde dışarıyı önemseyen ve kaynak transferini önceleyen formülleriyle tanınırlar.
Şimdi...
Eşkalini çizdiğim bu isimler, neredeyse "Örtülü IMF izlenimi vermeye başladılar!"
Yani...
Merkez Bankası'ndan TÜİK'e kadar uzanan yelpazede, sistemin içine "danışman" vb pozisyonlarla veya tanımsız mekanizmalarla girdiler.
Hem bürokrasiye akıl verir hale geldiler hem de kamusal verilere önden sahip olmanın ayrıcalığı ile donandılar.
Bir bakıma, resmi verilerin uluslararası düzeyde sağlamasını yapan "alternatif otoriteye" dönüştüler.
"Bunun ne sakıncası var?" denilebilir.
Elbette, akademik ve bilimsel ekiplerden zamana ve zemine göre katkı alınabilir. Ama roller katkı vermenin ötesinde şekillenebiliyor, bilhassa özel ağlarda geleceğe dair kanaat oluşturulmasının altyapısına dönüşüyorsa, orada durup düşünmek gerekiyor.
Demek istediğim...
Popülaritesini etkinliğe dönüştüren kamu dışı isimler; para politikası, fiyat veya istihdam istatistiklerine dair süreçlerde istişari fonksiyon üstlenirken...
Aynı anda yabancı yatırım bankalarıyla da görüşüyor, asıl fikir alışverişini oralarda döndürüyorsa, devletin kurmaya çalıştığı bu yeni ilişki biçiminden hangi faydaları sağladığını titizlikle analiz etme gereği doğuyor.
Biliyoruz ki...
Yardımdan çok yararlanmayı, fikir vermekten çok fikir pazarlamayı esas alan ilişki biçimleri, kısa vadedeki sınırlı getirisine karşın orta vadede devlete bir şey kazandırmıyor.
Nihayetinde...
Sistemin duyarlı noktalarını test edip onaylama kimliğine bürünen bu tür aktörler, umulmadık zamanlarda sahneden çekilebiliyor. Ve onların bu tarz çıkış stratejileri, ekonomik veriler ve ekonominin ilerisi için yeni riskler yaratabiliyor.
Özetle...
Türkiye ekonomisinin ve ekonomiyi yönetenlerin asıl ihtiyacı; yedek ajandası ve bagajı olmayan isimlerin her türlü samimi desteğinin kazanılmasından geçiyor!