Caydırıcı bir Ordunun sürdürülebilirliği mutlak uyulması gereken şartlara bağlıdır. "Disiplin", "Emre itaat", "Ast-üst yaklaşımında dikkat!" gibi... Hatırlanacağı üzere Ergenekon yargı süreçleri, 15 Temmuz hain darbe girişimi ve sonrasında yaşananlar TSK'nın genetik şifresindeki problemleri de gün ışığına çıkardı. "Sivil- Asker ilişkilerinin" demokratik bir devlette olması gerektiği gibi düzenlenmesi, bu düzenin anayasal çerçevede yeniden tanımlanması ve Orduda zihniyet dönüşümünün başlatılması yakın tarihimizin en önemli kilometre taşlarıdır. Askerin yetişme tarzından, görev icrasına, sivil irade ile çalışma biçimine varıncaya kadar son dönemde atılan adımlar, henüz hedefe ulaşmış değildir.
Lakin... TSK bir darbe girişiminin püskürtülmesinden iki ay sonra Suriye'de Fırat Kalkanı Harekatı'nı neticelendirebilmiş, yeni birlik yapısı ile Afrin'de Zeytin Dalı Operasyonu'nu başarıya ulaştırabilmiştir. Bu gerçeğin de gösterdiği gibi Ordumuzun, bin yıllık Anadolu mayası sağlamdır. Komuta heyetinin kalibresi ne kadar önemli ise Mehmetçiğin "mukaddesatla harmanlanmış yapısı" da o kadar önemlidir. Yani... Devlette her kurumda olduğu gibi Orduda da kimse vazgeçilmez değildir!
İsimler etrafında polemik üretmek yerine güncel olaylar ışığında devam edecek olursak...
Hayatta, her insanın "yıldızının parladığı anlar" vardır. Lakin başarıya erişmekten ziyade başarı grafiğini yukarıda tutmak esastır. Eğer ortada bir başarı varsa bu durum kimseyi, "kerameti kendinden menkul" düzeye taşımamaktadır. İlgi ve başarı, egoyu değil sorumluluğu artırır. Hele hele Ordunun, Suriye'de yeni ve kapsamlı bir harekata girmesine ramak kala, hiçbir mesele kişiselleştirilemez ve "kol kırılır yen içinde kalır!"
Halihazırda sivil otorite, askerin anayasal sistem içindeki yeri ve rolü ile ilgilidir ama asker özgün kurallarına ve binlerce yıllık geleneklerine tabi olmayı sürdürmektedir. Sivil otoritenin, askere sahip çıkma veya eleştirme biçimi ise üstlendiği görevin niteliği ve sistemsel yönüyle ilgilidir. Bunun ötesinde yüklenen anlamlar, TSK'nın disiplin sınırları, emir-komuta zinciri ve astüst ilişkisi içinde anlamını yitirmektedir.
Ve son olarak...
Bundan çeyrek asır önce kurgulandığı gibi filanca tarihe kadar kimin Genelkurmay Başkanı veya Kuvvet Komutanı olacağına dair şematik ilerlemelerin devri kapanmıştır. Her komutan görevinin gereğini yerine getirmekle yükümlüdür ama hiçbir komutana yarına dair bir makam garantisi verilmemiştir. Komutanların, canı gönülden çalışan mesai arkadaşlarına özen göstermesi ne denli takdire şayan ise silsile halinde beklenti ve kariyer üretmesi de o denli eleştiriye açıktır.