Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Ankara'da ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'a Suriye ve terörle mücadele konusunda Türkiye'nin kararlılığını "tüm açıklığı ile ilettiği!" sırada, Başbakan Binali Yıldırım da Berlin'de Alman Şansölyesi Merkel'le görüşüyordu. Merkel, mevkidaşı Yıldırım'a, "İki NATO müttefiki arasındaki ilişkilerin geldiği noktadan kaygılıyız" demekle yetinirken asıl dosyasına öncelik vermeyi tercih etti. Almanya için hükümeti ile medyası ile varsa yoksa "Deniz Yücel!" Zaten anlaşıldı ki henüz hükümetini kurma aşamasında olan Merkel'in, Başbakan Yıldırım'la görüşmek istemesinin arka planında biraz da bu Deniz Yücel meselesi var. Daha doğrusu, Yücel'in tutukluluğunun üzerinden bir yıl geçmesinin yıldönümü (!) nedeni ile Alman Şansölyesi hem kendi kamuoyunun gazını almayı hem de Türkiye'ye kendince mesaj göndermeyi düşünmüş. Sözde Alman vatandaşı imiş... Bu nedenle yakından ilgileniyorlarmış. Tabii biliniyor ki sıradan Alman pasaportu ile Alman devletine çalışanların pasaportu aynı derecede himayeye mazhar değil! (Ki Deniz Yücel dün serbest kaldı)
***
Merkel ile Yıldırım'ın basın toplantısı başlamadan önce salonda "
olağan şüpheliler" yok değildi. Serbest gazeteci kimliğinin arkasında saklanan
FETÖ'cüler, terör örgütü
PKK sempatizanları gibi... Ki bunlardan biri, Türk ve Alman başbakanları yeni bir dönemin kapısını aralama niyetini beyan ettikleri anda, elindeki renkli fotokopileri açarak provokasyona kalkıştı. Yıldırım, bu sinsi girişimi oldukça soğukkanlı biçimde boşa çıkardı. Afrin'le hiç ilgisi olmayan o görüntülerin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Zaten kısa süre sonra fotoğrafların iki yıl öncesinde rejim ve destekçisi ülkelerce gerçekleştirilen Halep katliamına ait olduğu tespit edildi. Bir sivil toplum kuruluşunun tanıtım kartı ile iki liderin basın toplantısına sızmasına izin verilen gazeteci görünümlü bu şahıs üzerinden Almanya'nın artık klişeleşmiş algı operasyonuna başvurduğu bir kez daha kayda geçti!
***
Alman derin devletinin himayesi ve hatta yönlendirmesi altında ırkçı katillerin masum Türklere karşı işlediği cinayetlerin (NSU Davası) hesabının verilmediği, FETÖ'cü ve
NATO'cu darbecilerin iltica hakkı kazandığı bir ortamda Almanya'nın, Türkiye'ye hukuk devleti bahsini açmasının tuhaf kaçtığı da görüldü. Nitekim Başbakan Yıldırım, "
Adil Öksüz" ile dönemin Kara Harp Okulu Kurmay Başkanı darbeci albay "
İlhami Polat'ın" iadesini Merkel'den bizzat istedi. Şansölye, bu talebin üzerine eğileceklerini belirterek, not aldı.
***
Alman Başbakanlık Binası'nın köşesinde toplanan 20 kişilik PKK'lı grubun Afrin gösterisi de amacına ulaşamadı. Bir yanda pankartlı PKK'lı gruba izin veren ve Türk heyetinin geçiş güzergâhına konuşlandıran bir Almanya diğer yanda Türkiye ile ilişkilerde yeni sayfa açmak isteyen bir başka Almanya! Hangisinin ağır basacağını, hükümetler arası görüşmeler, Almanya'nın Avrupa'yı yeniden inşa sürecinin seyri ve Türkiye'nin kendi göbeğini kendisinin kesmesi kapasitesi belirleyecek.
Gerek Berlin'de gerekse Münih Güvenlik Konferansı'nda tescil edildiği şekli ile Türkiye'yi anlamak isteyenler azınlıkta, Türkiye karşıtları ise maalesef çoğunlukta.
Peki, "
Bundan sonra ne mi olacak?" Türk tarafı, geleneksel ama sorunlu ortakları ile diyaloğu kesmeden inandığı yolda yürümeye devam edecek.
Türk milleti direncini ne kadar artırabilirse Almanya'nın da ABD'nin de yolu er ya da geç Ankara'ya çıkacak.