15 Temmuz hain darbe girişiminin püskürtülmesinden sadece 72 saat sonra yani 18 Temmuz 2016 sabahında Türk milletinin hayatı normal akışına çevirmesi, uluslararası literatüre geçecek bir mucizenin adıdır. Esnafın dükkânını açması, taksicinin kontağı - nı çevirmesi, bankaların faa - liyetini sürdürmesi... Bütün bunlar başlı başına bir tez konusudur. Farklı ülke dene - yimlerinde ise ticaretin kesilmesi, stokçuluk, karaborsa, ödeme sistemlerinin kilitlenmesi gibi uç örnekler vardır.
15 Temmuz'u, 16 Temmuz'a bağlayan gece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın devlet aklı ile verdiği tarihi kararlar, güçlü liderlikle de birleşti. Milletin canı pahasına demokrasiye sahip çıkması ve ülke yönetimine karşı oynanan oyunlara "dur deme" cesareti göstermesi sayesinde, darbe tezgâhından 1.5 ay sonra Fırat Kalkanı Harekâtı gerçekleştirilebildi. Hem de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin FETÖ malûlü olduğu bir dönemde. Fırat Kalkanı da teyit etti ki TSK işgalci değildir. Gittiği her yere huzur ve barış götürmektedir. Ve bıçak kemiğe dayandı mı Türk milletinin gözü, milli çıkarlarından başka bir şeyi görmemektedir. Zeytin Dalı Harekâtı da esasen 15 Temmuz'da sergilenen milli dayanışmanın güncel bir yansımasıdır. Nasıl ki darbeleri tarihin karanlık sayfalarına gömmek için milletçe hayatımızı ortaya koymuşsak, -sınırlarımızın içinde veya dışında olması fark etmezterör odaklarına karşı da her şeyi göze alabiliriz.
***
Hatay ve Kilis'in sınır komşusu Afrin'in, YPG-DEAŞ terör unsurlarından temizlenmesi için başlatılan harekât, marjinal gruplar dışında Türkiye'nin her noktasından tam destek buldu. Niye? Çünkü
Suriye iç savaşında sona yaklaşılırken, küresel güçlerin bölgede çizmeye çalıştıkları haritanın Türkiye'nin şah damarına kadar uzandığını Türk milleti gayet iyi bilmekte. Milli feraset ve basiret, gelecek kuşakların bizi acımasızca yargılamaması, hatta hesap sormaması için bugün her türlü fedakârlığın yapılmasını gerektirmekte. Esnafından çiftçisine, işvereninden işçisine, memurundan emeklisine... Toplumun tüm temsilcilerinin, içinden geçtiğimiz zorlu süreci dikkat ve soğukkanlılıkla değerlendirmesi çok önemli. Bu duruş, bilhassa
ABD'nin, "
Menbiç üzerinden kurguladığı senaryonun çökmesi" açısından da kritiktir. İddialar odur ki piyasalar, Fırat Nehri'nin doğusunda Türk ve ABD askerlerinin karşı karşıya gelmesi riskinden fazlasıyla endişe etmektedir. ABD tarafından gelen açıklamalar ise çelişkilidir. Dışişleri Bakanı
Rex Tillerson, gerekirse Menbiç'i bırakabileceklerini ihsas ederken, Suriye'nin kuzeyindeki karanlık planlamanın mimarı Centcom Komutanı
Joseph Votel, Menbiç'ten çıkmayı düşünmediklerini açıklamıştır. Oysa Obama'nın başkanlığı sırasında ABD'nin, "
YPG unsurlarını Menbiç'ten çekeceğiz. Şehrin demografisi ile oynamayacağız" diye açık taahhüdü vardır. Bu durumda ABD'den beklenen, YPG ile ilişkilerini kesmesi, terör unsurlarını Menbiç'in dışına çıkarması, alanı TSK ve Özgür Suriye Ordusu'na bırakmasıdır.
Başkan Trump'ın da telefonda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ifade ettiği gibi Türk ve ABD askerinin çatışmaya girmesi istenmeyen bir durumdur. Acaba, Washington'ın derinliklerinde düşük yoğunluklu ya da kısa süreli sıcak temastan medet uman ve Ankara'ya karşı operasyon çekmek için bahane üretmeye hazırlanan birileri mi var? Doğrusu, cevabı hak eden bir soru bu!