Piyasanın tek yönlü rasyonel beklenti veya dayatmaları ile siyasetin doğası ve öncelikleri her zaman örtüşmez. Piyasanın bir ihtiyacını karşılasanız, bir başkası gelir. Bir adım atsanız, "geç kalındı" derler. Bir adım daha atsanız, "yeterli gelmedi" diye yakınırlar. Bir bahaneyi kaldırsanız, "sonraki riskleri biz bilemeyiz, devlet düşünseydi" çıkışını yaparlar. Yani... Piyasayı gözetmek esas olsa da siyaset orta-uzun vadeyi, seçmeni ve seçim kazanma gerekliliğini de düşünerek çoklu dengeyi kurmak zorundadır.
***
Gelin bu genel ifadeleri,
Türkiye'nin güncel durumuna uyarlayalım... Hükümet, yılbaşında ekonomideki durgunluk riskini görerek, bir dizi canlandırma tedbiri aldı. Ve bu doğru reçete sayesinde, ekonomi yeniden büyüme ivmesi kazandı. Tabii bu arada, enflasyonla ilgili gelişmeler de bir diğer yönlü tedbir alınmasını gerektirdi.
Merkez Bankası, fiyat istikrarı için çabalar,
Maliye Bakanlığı bütçe dengesini tutturmaya uğraşır, Hazine Müsteşarlığı 2018 için "
hava yastığı" mahiyetinde TL rezervi oluştururken, "
kur operasyonu" başlatıldı. Kurun dengelenmesi için "
faiz artırılması" gerektiğini savunanlar yine sahne aldı. Peki, basit bir soru...
"
Faiz artırılsa, piyasa tatmin olur mu?" Cevap... "
Bir süre yatışır ama hayır!" Peki, bir diğer soru... "
Hangi orandaki faiz artışı kuru aşağıya çeker?" Cevap... "
Belirsiz ama piyasa şok faiz ister." Bu tür bir karar, ekonomiyi
tümüyle kilitler. Duran ekonomi,
gelir üretemez, büyüme eğilimini koruyamaz,
enflasyon katılığı bir anda kırılamaz.
Yani... Türkiye, doları birkaç kuruş aşağı çekeceğim diye, ekonominin çarklarını kilitleme tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Faiz artışı, tek başına çare değildir. Ekonomi, bütüncül yönetim yaklaşımı ve eşgüdümlü çalışma ister. Bankacılık sisteminin etkinliği, kredi piyasasının hareketliliği, kamu maliyesinin disiplini, Merkez Bankası'nın fiyat istikrarı yolunda güven veren duruşu ve bütün bunları çepeçevre saran siyasi kararlılık ve istikrar... Denklemin herhangi bir unsuruna yönelik müdahale geçici sonuçlar üretse de kalıcı denge kurulmasına hizmet etmez.
***
Ve OHAL... Olağanüstü hal, devletin kendine çeki düzen vermek adına aldığı önlemleri içerse de piyasalar için sürekli bir "
negatif gündem!" Para yönetenler, muhtemelen daha huzurlu ortamda at koşturmak istiyorlar. Peki, "
huzur" deyince ne anlamamız lazım? Piyasaların, hukuk güvencesi olarak tanımladığı durumla, OHAL'in hemen kalkması halinde oluşacak durum birebir örtüşebilir mi? Sanırım, hayır. OHAL'i zikretmek, bizim için de hoş ve kolay değil. Ama OHAL ile murat edilen terörle mücadele şartları da göz ardı edilmemeli. Tabii ki "
Nereye ve ne zamana kadar?" diye sormak, herkesin hakkı. Ancak, OHAL derhal kaldırılırsa,
FETÖ başta olmak üzere terör örgütleri ve dış destekçileri öngörüldüğü gibi bir dizi "
istikrarsızlık operasyonu" çekse, piyasaların kimyası bozulsa, bugün gümbür gümbür konuşanlar, yarın ne diyebilecek?
Netice olarak... Türkiye ekonomisi, tek haneli enflasyon, tek haneli faiz, tek haneli cari açık hedefine yönelen siyasi iradeyi görerek karar vermek, anlık dalgalanmalarda telaşa kapılmamak durumunda. Aynı şekilde OHAL... İsmi üzerinde olağandışı yönetim gerekliliklerini ifade etmekte. Türkiye hızla olağanlaşma ihtiyacı içinde. Olağan şartlar için, olağanüstü önemdeki seçimlerden sağ salim geçilmesi ise mutlak çözüm...