16 Nisan dönüm noktasının geçilmesinden sonra Ankara'daki siyasi durum raporu şöyle:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, referandum sonuçlarını ve yüzde 51.4'ün mesajını doğru okuyor. Bugüne değil yarına bakıyor.
Yani, "Anayasa paketi ile sistem değişikliği kabul edildi. Bunun tartışılacak tarafı da yok.
Zihin bulandırılmasına fırsat verilmemeli.
Şimdi sıra, sistemin dinamiklerinin oturmasında ve kurumsallaştırılmasında" diye düşünüyor.
Tabii bu arada yüzde 48.6'lık kitleyi bloklaştırmamayı veya blok olarak bu kitleyi temsil edecek aktörlerin üretilmemesini de önemsiyor. Ayrıca "çoklu dengeyi" gözetiyor.
1- Parti içini yeniden kurguluyor. 2- Parti dışındaki gelişmeleri dikkatle izliyor. Ki burası büyük önem taşıyor. AK Parti'ye karşı, AK Parti'den muhalefet türetilmesine ilişkin her türlü taktik ve stratejik hamleyi etüt ediyor, tedbirini alıyor. 3- Yeni isimlerin partiye ve hükümete katacağı enerjiyi, sadakatinden kuşku duyulmayan tecrübelilerin birikimini ve halkla ilişkilerin gücünü 2019'a kadar etkili biçimde sahaya yansıtmayı hedefliyor.
***
CHP'ye gelince... "
Referandum kampanyası boyunca 'Örtülü Genel Başkanlık
Yarışı'na
sahne oluyor" demiştik. Şimdi
iyice gün yüzüne çıktı. "
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, muhalefeti yeniden yapılandıracak, iktidar iddiası olmayan veya seçim kazanamayan siyasetten çekilmeye zorlanacak" tezini sunmuştuk, öncü sinyalleri
görülmeye başlandı.
CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçda-roğlu, neşter vurarak sorun çözen bir siyasetçi değil.
Zamana yayarak, deyim yerindeyse sorunun çürümesini bekleyerek netice alan bir genel başkan.
An itibariyle gerek partiye hâkimiyetiyle gerekse olağanüstü kongreyi zorlayanların tüzük karşısındaki sayısal yetersizlikleri nedeni ile kendi dar alanında hâlâ güçlü. Ama bu tablo onun için de sürdürülebilir olmaktan çıkıyor. Karşı cephe, Kemal beyi rest çekmeye, sinirlendirmeye ve olağanüstü kurultaya gitmeye zorluyor. Görünen o ki Kılıçdaroğlu, konjonktürel gücünü kaybetmemek için tehdit sopasına sarılıyor.
***
MHP ise anayasa reformunda kritik rolünü oynadı. İlke olarak, sistemdeki ikili yapının giderilmesi için anayasa değişikliğinin büyük hakem olan millete sorulmasına katkı verdi. Kampanya döneminde de tutarlılığını gösterecek şekilde az ama öz "
Evet" mitingleri de yaptı.
MHP lideri
Devlet Bahçeli, "
anayasanın ilk 4 maddesi, vatandaşlığın tanımı, ana dil, terörle mücadele" konularında sistemin
garantörü algısını yerleştirmeyi başardı.
Referandumdan 2 gün önceki "
eyalet tartışmaları ve Sn. Bahçeli'nin tepkisi" geleceğe
dair çok şey anlatıyordu ve oy oranlarını da etkiledi.
MHP'nin Hükümet'e girme seçeneği için bu aşamada söylenebilecek olan başlıklar da şunlar:
1- Tabanın beklentileri ve iştahı.
2- Partinin önemli yöneticilerinin Hükümet'te yer alma arzusu.
3- Kabineye girerek, garantörü olmak istediği noktalarda daha etkili olma ve parti dışı muhalefetin gücünü kırma fikri...
Son noktada Sn. Bahçeli'nin, AK Parti ile ilişkileri bağlamındaki yaklaşımı belli: "
Biz, sözümüze sadığız. Mutabakat sağladığımız konulardaki tutarlılık sürerse işbirliğimiz de sürer."
Netice olarak... 21 Mayıs'taki AK Parti 3. Olağanüstü Kongresi'ndeki tercihler, 2019'u şekillendirecek. Zaten hesaplar Erdoğan'a karşı rakip olmaktan ziyade önce Erdoğan'ın gücünü kırma, ardından Erdoğan sonrasındaki yeni güç merkezlerini oluşturmak üzerine... Bu sadece Türkiye'deki siyaset mühendislerinin değil; Türkiye üzerine hesap yapan kritik dış aktörlerin de oyun planı. Türk milleti de bu oyunları boza boza bugünlere geldi.