Nisan ayındaki referandumu benzersiz kılan yanı, sistem değişikliğinden öte sonuçlar üretmesi olacak. Anayasa ile birlikte, seçim, siyasi partiler, kamu yönetimi, personel rejimi, hatta vergi yasalarının da değiştiği çok özellikli bir dönem bizi karşılayacak.
Zorlu dönüşümün, seçmen eliyle "zorunlu dönüşüme" evrileceği günler de Türkiye'yi bekliyor.
Türk seçmeni Kasım 2002'de, o güne dek bıktırıcı, yıpratıcı ve vesayetçi çizgide ilerleyen siyasi yapıya, sandık marifetiyle demokratik müdahalesini gerçekleştirmiş ve "iktidarı yeniden yapılandırmıştı." Aradan geçen 15 yıl içinde, seçmen ne kadar fırsat tanıdıysa da siyasetin muhalefet tarafı bir türlü düzenlenemedi.
Muhalefet yenilenmedikçe, yeniden inşa edilmedikçe hem siyasetteki asimetri hem de toplumun bir kesimindeki stres arttı. Fikirlerinin iktidar olamayacağını gören kitleler, siyasetten soğumaya, siyaset dışı unsurlara göz kırpmaya başladı. Bu problematik muhalefetten umutsuzluk ve arayış hali hâlâ geçerli... 15 Temmuz gecesi, darbe girişiminin peşine takılan ve aniden çark eden yüzbinleri başka türlü açıklamak da mümkün değil zaten.
Peki, ne demek istiyoruz?
İddiamız şu:
Seçmen, iki ay sonra sadece anayasa paketine "evet" demekle kalmayacak, muhalefetteki değişime de "evet" demiş olacak. Siyaset kurumunun kendi içinde başaramadığı değişimi, yine sandık eliyle ve yine demokratik yollarla gerçekleştirecek.
Nisandan sonra sadece devlet yönetiminde değil, muhalefette de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Açık ve bir seri seçim başarısızlığına rağmen, "küçük olsun benim olsun" misali, parti genel başkanlığı koltukları korunamayacak. Cumhurbaşkanlığı'na aday olamayan, aday olup da yarışı kaybeden muhalefet liderleri tarihteki yerini alırken, yeni isimlere, yeni fikirlere, yeni projelere, yeni birlikteliklere kapı aralanacak.
Yüzde 50.01oyla iktidarı kazanmak için daha çok çalışmak, daha çok grubu bir araya getirerek farklılıkları kucaklamak gerekecek.