Önceki akşam, TRT'de Başbakan Binali Yıldırım'ın konuk olduğu programdaydık.
Program öncesi ve sonrası Sn. Başbakan'la sohbet imkânı bulduk...
Ekonominin genel durumu, kur oynaklığı, önlemler dizisi, ekonomi yönetiminde eşgüdüm, Cumhurbaşkanlığı sistemi, MHP ile sürdürülen anayasa diplomasisi, referandum takvimi, CHP lideri ile görüşmelerin kapsamı, HDP'nin siyasi sistem içindeki konumu, Suriye'de rejim güçlerinin TSK'yı hedef alan hava saldırısının arka planı, AB ile ilişkilerin geleceği, Almanya'nın terör örgütleri ile ilgili tutumu...
***
Biz, bu aşamada ekonomiye odaklanalım...
Sn. Başbakan, piyasalarda "
stres faktörü" gibi sunulan, çoğu spekülatif nitelikli tartışmalara son noktayı koydu:
1- Merkez Bankası, politika araçlarının kullanımında bağımsız. Nitekim değerlendirmesini yaptı ve kısa vadeli faizleri artırdı. Ama Merkez Bankası, Hükümet'in genel ekonomik hedeflerini de gözetmek durumunda.
2- Cumhurbaşkanımız da ben de yüksek faizin; yatırım, üretim, istihdam üzerindeki olumsuz etkilerini söylemekten vazgeçmeyeceğiz.
3- Sermaye çıkışına kısıtlama gibi dedikoduları çıkaran alçaklar var, bunları biliyoruz.
Sermayeye kısıtlama asla söz konusu değil.
4- Erken seçim gündemimizde yok.
Milletvekili seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte 2019'da yapılacak.
5- Düşündüğümüz Cumhurbaşkanlığı sistemi, siyasal kilitlenmeye yol açmayacağı gibi koalisyon ihtimalini de, belirsizlikleri de giderecek.
Örneğin Meclis, Cumhurbaşkanı'nın sunduğu bütçeyi onaylamazsa, bir önceki yılın ödenek tutarı ortalama enflasyon kadar artırılarak bütçe uygulamaya girecek. Ne zamana kadar? İki erk arasında mutabakat sağlanıncaya kadar...
***
Başbakan'ın özetle aktardığım düşünceleri, Ankara'yı anlamak isteyen piyasa aktörleri bakımından çok şey anlatıyor. Aynı şekilde Sn. Cumhurbaşkanı da yakın zamanda
Borsa İstanbul'da yaptığı konuşmada, hesabını millete veren sorumlu devlet adamı olarak faize ilişkin eleştirilerini sürdüreceğini ama Merkez Bankası'nın kararlarında bağımsız olduğunu ifade etti. Bu mesajı da çok önemliydi. Zira...
Küresel sermayenin uzantısı olarak Türkiye'de faaliyet gösteren bir grup ya Ankara'yı bilmiyor ya biliyor fakat işine gelmiyor ya da Ankara'daki siyasi irade ile örtülü savaşı tercih ediyor. Bulduğu ilk fırsatta çelme takanlarla ilgili söylenecekleri şimdilik bir kenara bırakalım.
Lakin Ankara'da olup biteni okuma niyetinde olanlara, ısrarla 15 Temmuz gecesine dönmelerini, sonrasında gelişen toplumsal dip dalgayı doğru analiz etmelerini önerelim.
***
Son olarak... Samimi olanların gayet iyi bildiği gibi kurdaki yüksek oynaklığın kökü dışarıda. İçeride risk unsuru olarak ileri sürülen gerekçeler ise ya eski alışkanlardan ya da Ankara'nın bölgesel güç olma iddiasını anlamamaktan kaynaklanıyor. AB ile ilişkilere yeni format gerektiği çok açık. Şanghay İşbirliği Örgütü gibi topluluklarda bulunmak hem küresel dengelerin gereği hem de çoklu diplomasi arayışının doğal sonucu. Tabii ki El Bab'da, Başika'da bulunmak da beka meselesi olduğu kadar stratejik güvenlik ve enerji denkleminin birer yansıması. Bunları risk kabul edenlerin değerlendirme biçimlerini değiştirmeleri veya olaylara milli kimlikle de bakmaları gerekiyor.
Ve Merkez Bankası... Esasen çare olmayacağı biline biline, "
Rüştünü ispatlamalı" dayatmasının da kısmi etkisiyle faiz ayarlaması yapıldı. Faizdeki artışın kur istikrarına sınırlı etkisi oldu. Şimdi, oyunun ikinci perdesi açılmak üzere. Aman dikkat! Replik de belli...
"
Kurdan, enflasyona geçiş var. Faizi yine artır. Bakalım bir defalık mı karar verdin, yoksa gerçekten bağımsız mısın?"
İşte bu yüzden ilk iş, gemi azıya alanların
elinin yanması olacak!