Türkiye, 22 Mayıs'ta gerçekleşecek AK Parti 2. Olağanüstü Kongresi ile yeni bir dönemin kapısını aralayacak. Yeni Anayasa yapılıncaya ve sistem değişikliği tamamlanıncaya kadar geçecek bu özellikli dönem, "Seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Kabine Koordinatörü" ekseninde şekillenecek. Bir başka anlatımla Türkiye'de seçmenin desteklediği fiili durum, hukuki duruma dönüşünceye dek "Yarı Başkanlık veya Partili Cumhurbaşkanı" çizgisinde kabineye koordinatörlük yapan isimle birlikte yönetim deneyimi yaşanacak. Başbakan Ahmet Davutoğlu ise siyasi tarihi yazanlar bakımından muhtemelen "Son Başbakan" olarak anılacak.
***
Davutoğlu'nun, "
vefa-veda" başlıklı ayrılış sürecine gelince... Gerek kamuoyunda gerekse parti grubunda tam olarak "
gerekçelendirilemediği" algısı yayılıyor. Oysa Ankara'yı ve siyasi dinamikleri yakından izleyenler bakımından, "
herkesin bildiği sır" olarak nitelendirilebilecek bir durum söz konusuydu.
AK Parti, iç meselelerini ulu orta konuşmadığı, sancılı konularını da aile içinde hallettiği için dışarıya renk vermemeyi hep başardı. Yoksa... "
Sistem sorunu" ile başlayan "
yetki sorunu" ile birleşen ve giderek "
güven sorununa" dönüşen pek çok olay vardı. Ama hepsi geride kaldı. Şimdi; kişisel kırgınlıklar yaratmadan, düne takılmadan, "
olması gereken yönetim modelini" konuşmanın ve millete mal etmenin zamanı.
***
Öte yandan...
AK Parti, siyasette yeni merkez inşa etmişken, AK Parti içinde "
yeniden bir merkez inşasına girişilmesi" doğru değildi.
AK Parti; sivil siyasete, demokrasiye inanan, millete yaslanan yeni kadrolar yetiştirmişken, AK Parti'de ve devlette "
alternatif kadro üretilmesi" kabul edilebilir değildi.
AK Parti'de, siyasi gücün adresi açıkça belli iken, "
yeni siyasi marka" tescili çabası da gerçekçi değildi.
AK Parti'nin güçlü
Türkiye ideali ortadayken "
Başkanlık" sistemi dışında, başbakanlık etrafında "
yetki- sorumluluk" arayışına girişilmesi de ikna edici değildi.
***
Peki, "
Her şey birdenbire mi olup bitti?" Tabii ki "
Hayır!" Dün duyduğumuz,
bugün teyit ettiğimiz üzere,
Parti yönetimi ile
Hükümet öncelikleri ile
Bürokratik atamalarla
Hukuki meselelerle
Dış politikayla ilgili pek çok husus ikili
görüşmelerde gündeme getirilmiş.
Ama anlaşılan o ki... Yeterli sıklıkta, yeterli yoğunlukta, yeterli içerikte "
istişare tercih edilmemiş!"
İşin en ilginç yanı ise... Tüm olup bitenlerin, sanki seçilmiş Cumhurbaşkanı bir başka partidenmiş gibi gelişmesi, Külliye'den güç ve ekip törpülemesi biçiminde cereyan etmesi olmuş.
***
Netice...
Mevlana'nın dediği gibi...
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım!
Bu vesile ile bir hususun daha altını çizmek isterim... AK Parti'deki siyasi değişimin bir "
erken seçimle" sonuçlanacağını iddia edenler "
yanılıyorlar!" Erken seçim alışkanlığını rafa kaldıran bir partinin sonbahar için plan yaptığını savunanlar "
gündemi çarpıtıyorlar." Türkiye'nin önünde "
yeni anayasa" ile ilgili referandum ihtimali en güçlü seçenek. Ama siyasi gündem beklenmedik şekilde sıkışır ve kamuoyu da güçlü talepte bulunursa belki o zaman bu seçenek tartışmaya açılabilir.