Yarın büyük gün. Milli iradenin mesajlarının güncelleneceği, siyasetin yeniden şekilleneceği gün.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim...
1- Türkiye "Yeni Anayasa" yapacak siyasal veya sayısal çoğunluğu sağlayamadığı sürece 1 Kasım Seçimleri'nin enerjisi bir yıla varmadan tükenecektir.
2- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, siyaset kurumu tarafından o makamın saygınlığına yaraşır şekilde içselleştirilmediği veya Erdoğan "milletle birlikte nihai sözünü söylemediği" sürece Türkiye'deki tüm analizler eksik kalacaktır.
***
Yukarıdaki gözlemimizi doğrulayan en canlı örnek Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki 29 Ekim Resepsiyonu'nda yaşandı. Başkomutan ve halkın doğrudan oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları ile birlikte davetlilerin karşısına çıktı. Birkaç yıl öncesine kadar askerler, Cumhurbaşkanı'nın davetine gelmez, orduevlerinde alternatif kutlama yapardı. Veya Cumhurbaşkanı öğle ve akşam olmak üzere iki ayrı davet verir, önce devlet sonra millet için tören düzenlerdi. İşte o günler geride kaldı. Erdoğan, millet- devlet kaynaşmasının sembolü olarak ev sahibi idi. Askeri, politikacısı, işadamı, sanatçısı, gazetecisi, akademisyeni iç içeydi.
***
Ancak işler yine de kolay değil. Öyle uzak geçmişe gitmeye gerek yok. 2002-2015 döneminin gösterdiği gibi "
tek başına iktidar" hızlı karar ve sonuç alma bakımından önemli. Türk siyasi tarihi, "
koalisyonlar" ve "
kırılgan tek başına iktidarlarda" toplumun bel bağladığı "
sorun çözme" kapasitesinin giderek "
sorun üretme" biçimine dönüştüğüne dair örneklerle dolu. 1960 darbesinden sonra başlayan koalisyon tecrübesinde -güven oyu alamayanlar da dahil- kısa ömürlü 26 hükümetin kurulması başlı başına derstir.
***
Esasen, merkez partilerin kendi içinde "
büyük koalisyon" olduğu kabul edilir. Ana ilkelerde ortaklaşan, farklı birikim ve deneyime sahip isimlerle şekillenen, yenilikçi gençlerle filizlenen, özgürlükçü, kavrayıcı, demokratik kadrolarla bezenen partilerin "
kitlesel gücünü koruduğu" bilinir. Devletleşen, kamu yetkilerine yaslanan, reformcu kimlikten uzaklaşan, milletle bağı zayıflayan partilerin siyasette kök salması beklenemez!
***
Koalisyonlara gelince... Derin siyasal görüş ayrılıkları bulunan, birbirinin alternatifi olması gereken partilerin "
zoraki işbirlikleri" tansiyonu düşürmeye ne kadar adaysa gerilim çıkarmaya da o kadar adaydır. Yer yer algı yönetiminden de kaynaklansa pratik hayatta karşılık bulan "
kutuplaşma" söylemi, koalisyon senaryolarının en kuvvetli argümanıdır.
Tabanları birbirine yakın partilerin koalisyon kurması halinde hükümet ömrünün nispeten uzun olacağı öngörülebilir. Lakin partilerden birinin uzun yıllardır iktidardan uzak kalmış olması risktir. O durumda küçük ortağın iktidarı hazmetme derecesine bakmak gerekir.
Siyasal projeleri yapısal olarak farklı partilerin birlikteliği ise "
başlangıçta umut", "
orta vadede kriz" potansiyeli barındırır. Bu tarz bir koalisyonda "
iktidar ve kadro paylaşımına" gidilmesi stres boşalmasına yol açabileceği gibi "
piyasa da kredi" açabilir. Ancak, ana ortağın 13 yıllık tek başına iktidar birikimi, zıt gelenekten gelen küçük ortağın iktidarla hesaplaşma bilinçaltı koalisyonun ömrünü törpüleyecektir.
Netice... Milletin şaşmaz terazisi hem ânı hem de geleceği gösterir!