52 milyon seçmenin her defasında büyük olgunluk ve ferasetle gerçekleştirdiği seçimleri, anlı şanlı kurumlarımız neden aynı ölçüde başaramıyor? Hiç düşündünüz mü?
Milyonlarca ayrı beklenti, umut, sevgi... Veya kırgınlık, kızgınlık, karamsarlık nasıl oluyor da son noktada "harika bir denge" kurabiliyor?
Buna karşın eğitimli, bilgili unvanlı onca isim seçim zamanı genellikle "dehşet dengesi" oluşturuyor? Bu, hakikaten yaman çelişki değilse nedir?
***
Temel sorun, büyük seçmen kitlesinin sandıkta yapabildiği sadeleştirmeyi, öncelik sıralamasını, koca koca adamların aynı oranda yapamaması.
Yani... Büyük adamların küçük çıkar hesaplarının önce kendilerine, sonra kurumlarına ve ülkeye zarar vermesi.
***
Bir başka sorun
"gibi yapılması!" Yani... Asıl hedefin, evrensel ilkeler ve ideallerle perdelenmesi.
"Seçiyor gibi" yapılması...
"Bağımsız gibi" davranılması.
"Tarafsız gibi" gösterilmesi. Ama aslında...
"Bürokratik şovenizmin" hakim kılınması...
"Loca-Hoca" bağlantılarının gözetilmesi...
"Etnik veya mezhebi" unsurların önemsenmesi...
***
Hukuk fakültesini bitiren, mesleki intibak eğitimine tabi tuttuğunuz genci, Anadolu'nun ücra köşesine tayin ediyorsunuz. Günleri, jandarma komutanı ve emniyet müdürüyle, hayatı ise lojmanla servis arasında geçiyor. Güvenlikçi bakış açısına hapsoluyor. Halktan kopuyor.
Mesleki çevresinin empoze ettiği değerler sistemi ile keskinleşiyor. Asli işini yapmak yerine bir süre sonra ya
"memleket kurtarmaya soyunuyor" ya da üst yargıda yer bulup 65 yaşına kadar
"geleceğini garantiye almak için farklı ilişkiler içine giriyor..."
Dürüst olanları, özveri ile çalışanları, duygu ve düşüncelerini kararlarına karıştırmayanları, özgürlükçü yorumla ülkenin önünü açanları, insan haklarına sahip çıkanları tenzih ederim...
Lakin sizde de bu özellikleri bir arada taşıyanların azınlıkta kaldığı hissi oluşmuyor mu?
***
Evet,
"Adalet mülkün temelidir!" Devlet, adaletle ayakta durur. Cumaya gidenler ya da ilgili olanlar bilir... Hutbeden sonra imam minberden inmeden önce o ayetin mealini okur.
(Nahl Suresi 90. Ayet) "Muhakkak ki Allah adaleti emreder!.." Kuşkusuz inancımız da
"adalet, ilim ve güzel ahlak" üzerinde yükselir. O halde... Adaletli olması, adalet dağıtması gerekenler yani adalet insanları toplumda giderek güven erozyonuna uğramalarını ne ile açıklayacaklar?
"Siyaset-yargı ikilemi" veya
"vicdancüzdan açmazı" her şeyi izah etmeye yetiyor mu? Yoksa... Adil düzen, adil ve akil adamlar mı gerektiriyor? Sabahtan akşama sistem eleştirisi yapıp kendini düzeltmeyen, samimi özeleştiride bulunmayan, intikam ateşi ile yanıp tutuşan kadrolar
"adil yargı" değil
"ön yargı" üretir.
Demem o ki... Bir ay sonra gerçekleşecek HSYK seçimleri Türk yargısı için tarihi sınav niteliği kazanacaktır. Demokratik seçimi beceremeyen, rövanşist planlara alet olan yargı, milletin geliştireceği çözüme teslim olur! Hiçbir erk, kendisine meşruiyet kazandıran iradeye rağmen varlığını sürdüremez!